'Dünyanın en büyük tarım işletmesinde ayçiçeği hasadı devam ediyor
Ayçiçeği üretiminin bundan sonra artarak devam edeceğini söyleyen Taner, “Yağlık ayçiçeği üretimimiz çiftliğimize hem münavebe açısından hem de toprak kalitesini iyileştirme açısından çok önemlidir. Aynı zamanda ülkemizin ayçiçeği yağı açığını da önemli ölçüde azaltmaktadır, pozitif yönde katkı sağlamaktadır. Üretimimiz bundan sonra da katlanarak devam edecektir” diye konuştu.
Dünyanın en büyük tarım işletmesi olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı Ceylanpınar Tarım İşletmesinde (TİGEM) ayçiçeği hasadı yapılıyor Onlarca biçerdöverin gerçekleştirdiği ayçiçeği hasadı havadan görüntülendi.
Şanlıurfa’da yaklaşık 636 bin dekar alanı kapsayan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne (TİGEM) bağlı Ceylanpınar Tarım İşletmesinde ayçiçeği hasadı tüm hızıyla devam ediyor. İşletmedeki 64 bin 400 dekar alanda martın ilk haftası ayçiçeği ekimi gerçekleştirildi. Olgunlaşan ayçiçeği, Ağustosun ikinci haftasında hasat edilmeye başlandı. Onlarca biçerdöver, yan yana dizilerek Türkiye’nin yemeklik yağ ihtiyacının bir kısmını karşılayacak olan ayçiçeğinin hasadını yaptı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte tarlaya giren biçerdöverlerin hasadı havadan da görüntülendi.
Toplam 16 bin ton verim bekleniyor
TİGEM’de ziraat mühendisi olarak görev yapan Abdulkadir Taner, toplam 64 bin 400 dekar alanda hasadın devam ettiğini belirterek, “Dünyanın tek parça şeklinde yönetilen en büyük çiftliği konumunda olan Ceylanpınar Tarım İşletmesinde Mart ayının ilk haftasında ekimini yaptığımız yağlık ayçiçeği hasat dönemi gelmiş bulunuyor. 8 Ağustos 2022 tarihinde hasadına başladığımız yağlık ayçiçeği Ceylanpınar genelinde 64 bin 400 dekar, şu anda bulunmuş olduğumuz Gümüşsuyu Tarım İşletmesinde 16 bin 300 dekarlık alanda hasadımızı yapıyoruz. Yaklaşık olarak 16 bin ton verim bekliyoruz” dedi.
Türkiye’nin yemeklik yağ ihtiyacının büyük kısmını karşılıyor
Ayçiçeği üretiminin bundan sonra artarak devam edeceğini söyleyen Taner, “Yağlık ayçiçeği üretimimiz çiftliğimize hem münavebe açısından hem de toprak kalitesini iyileştirme açısından çok önemlidir. Aynı zamanda ülkemizin ayçiçeği yağı açığını da önemli ölçüde azaltmaktadır, pozitif yönde katkı sağlamaktadır. Üretimimiz bundan sonra da katlanarak devam edecektir” diye konuştu.
Dünyanın tek parça halinde yönetilen en büyük çiftliği olan TİGEM’de hayvancılığın yanı sıra aralarında arpa, buğday, mercimek, mısır, fıstık, fiğ, yulafın da olduğu bir çok ürün de yetiştiriliyor. Yetiştirilen ürünler bölgenin yanı sıra ülke ekonomisine de büyük katkı sunarak tarım ürünü ihtiyacını da karşılıyor.
Doğaya dönenlere mobilize tarım okulu
Ordu’da yaşayan emekli ziraat mühendisi İbrahim Hakan Gün, karavanıyla köy köy geziyor, çiftçilere organik tarım eğitimleri veriyor.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden 1985 yılında mezun olan İbrahim Hakan Gün, Türk Standartları Enstitüsü’nden aldığı Organik Tarım Kontrolörü eğitimi ile Ziraat Odası’nda Tarım Danışmanı olarak çalışmaya başladı. İş hayatında anlatmak yerine göstermenin daha faydalı olduğunu fark eden Gün, böylece emekliliğinde köy köy gezip çiftçilere “göstererek” eğitim verme fikrinin doğduğunu söylüyor ve Gezici Organik Tarım Okulu’nu şöyle anlatıyor:
ŞEHİRDEN GÖÇENLER
Minibüsümü ‘Gezici Organik Tarım Okulu’na çevirme fikri emeklilik hayalimdi. Köy köy gezip çiftçilere eğitim verme fikrimde kendime bir kriter koydum. O da şehirden köye göç eden ve tarıma yeni başlayan genç çiftçilerle bir araya gelmekti. Çünkü köyüne gelip organik tarım yapan, katma değeri yüksek ürünler üretip işleyen kişilerin artmasına destek olmak istiyorum. Türkiye’nin geleceğinin tarıma dayalı inovasyonda olduğuna inanıyorum.
Öğrencilerden tarıma katkı sağlayan harita teknolojisi; yabani ot tespiti yapılabilecek
4 Eylül’de Samsun Çarşamba Havalimanı’nda gerçekleştirilecek TEKNOFEST Havacılık Uzay ve Teknoloji Festivali Karadeniz kapsamında “Tarımsal İKA Yarışması” final sunumlarına katılmaya hak kazanan 10 proje belli oldu. İlk 10 takım içerisinde yer alan AG-TEAM tarafından geliştirilen Tarımsal İKA (İnsansız Kara Aracı) ile öğrenciler tarıma katkı sağlamayı hedefliyor. Geliştirilen araç hem araziyi haritalıyor hem de yabani ot tespiti yapıyor.
AG-TEAM adını alan takımları hakkında konuşan Beykent Üniversitesi Öğrenci Dekanı Serhat Butur, “Takımımız, mekanik tasarımı, geliştirilen elektronik kartları, otonom yazılımı ile özgünlük ve yerlilik adı altında şartları zorladı” ifadelerini kullandı.
TARIMDA VERİMLİLİĞİ ARTIRMAK AMAÇLANIYOR
Butur şu ifadeleri kullandı:
“Tarımsal İKA (İnsansız Kara Aracı) Yarışması, insansız kara araçları ile tarım teknolojileri geliştirme yarışması. Yarışmacılar karada hareket eden robotlar ile tarımda verimliliği artırma projeleri geliştiriyor. Yarışmada ele alınan tarımsal problem yabani ot mücadelesi olarak belirlendi. Bizler de “tarımda yabanileşmeye son” felsefesiyle çıktığımız bu yolda, 3 boyutlu tasarım programlarını kullanarak aracımızın fiziki görünümünü çizip ardından aracın arazi şartlarına uygunluğu üzerine analizlerini gerçekleştirdik. Bunlarla birlikte araçta kullanılacak sensörler, kartlar ve servo motorlar birbirine entegre edilip tarım aracının en optimal şekilde çalışmasını hedefledik. Otonom bir araç olduğundan projedeki felsefemiz gerekli yazılım dilini kullanarak haberleşme ve iletişimi sağlayıp haritalama ve ot tespiti yapmak.”
“KENDİMİZ ÜRETTİK”
“Milli teknoloji hamlesi adı altında yerlilik ve özgünlük en dikkat ettiğimiz hususlardan biriydi” diyen Butur, “Aracımızı diğer Roverlardan ayıran en önemli özellik özgün üretim ekipmanlarımız. Mekanik olarak mukavemeti yüksek hafif şase hedefimizi kendi üretimlerimiz olan 3B baskı yöntemiyle üstesinden geldik. Yine bunlarla birlikte motor sürücü devresi ve güç dağıtım kartlarını kendimiz üretip aracın sensörlerine besleme sağladık” şeklinde konuştu.
Simav Jeotermal Seracılık ve Tarım Fuarı açıldı
Kütahya’nın Simav ilçesinde panayırı ile birleştirilen Türkiye’nin ilk Jeotermal Seracılık ve Tarım Fuarı açıldı.
Kütahya’nın Simav ilçesinde panayırı ile birleştirilen Türkiye’nin ilk Jeotermal Seracılık ve Tarım Fuarı açıldı.
89 yıllık Simav Turizm ve Ticaret Panayırı’nın Simav’a ait kimlik inşasında etkin bir rolü olduğuna dikkat çeken Vali Ali Çelik, bu yıl ilki düzenlenen Türkiye’nin ilk Jeotermal Seracılık ve Tarım Fuarı’nın hayırlara vesile olmasını diledi.
Milyonlarca çiftçinin beklediği haber geldi! Tarımsal destek ödemeleri bugün yatırılıyor
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, tarımsal destek ödemelerin bugün yatırılacağını duyurdu. Sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan Bakan Kirişci, “756 milyon 692 bin 168 liralık tarımsal destek ödemelerini bugün çiftçilerimizin hesaplarına aktarıyoruz.” dedi.
TARIMDA YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM
“Artık tarımda yeni şeyler söylemek gerek” diyen Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Ali Çandır, “Eski bildiklerimizin tamamını silip yeniden çağın ve ülkenin gereklerine uygun tarım sistemi kurgulamalıyız” dedi.
PANDEMİ döneminde yıldızı parlasa da, enerji maliyetleri, tohum ve gübre gibi temel girdi fiyatlarındaki yüksek artışlar, kalifiye eleman bulunamaması gibi pek çok sorunla mücadele edilen tarım sektöründe çıkış yolu aranıyor. Tarımda artık yama yapmak yerine yeniden bir sistem dizayn etmek gerektiğini belirten Antalya Ticaret Borsası (ATB) ve Antalya Tarım Konseyi (ATAK) Başkanı Ali Çandır ile Çiftçinin Sesi sayfamızda tarımdaki sorunların çözümü için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini konuştuk.
*Tarım sektörünün stratejik bir sektör olduğunu özellikle pandemi döneminde ve sonrasında da artan gıda fiyatlarıyla birlikte daha iyi görmüş olduk. Sizce tarım sektörünün önündeki en büyük sıkıntılar nelerdir?
Hepimiz tarımı konuşuyoruz ama hangi tarımı konuştuğumuza dair elimizde bir data yok. Ölçemediğin şeyi nasıl değerlendireceksin. Türkiye’de ilk önce tarım sayımı yapılması lazım. Tarımsal kapasitemizi ve alanlarımızı iyi bir şekilde envanterini çıkarıp ona göre hareket etmeliyiz. Tarım köylü işi derken artık önemini stratejik olduğunu anladık. Biz tarımı yıllardır ihmal ettik ve artık iyileştirilmesi için bir sürece ihtiyaç var.
*Yıllardır tarımda da hayvancılıkta da sağlıklı bir verimiz olmadığını söylüyoruz ama değişen bir şey olmadığını görüyorum.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar almayı beklemek yanlış olur. Biz sorun varsa ucunu kapatıyoruz diğer yerden patlıyor. Bütüncül bir yaklaşımla yeniden tasarlamanız gereken bir noktadayız. Şu anda belli yasalar tarımı küçültmeyi öngörüyor. Bir taraftan ölçek sorunumuz var, bir taraftan da Hazine ve Maliye Bakanlığı diyor ki; ‘Sen 7 dönüm serayı geçersen deftere tabisin.’ Küçük olmayı motive ediyor. Bugün vergi mevzuat sistemi tarımda çalışan ve işçi çalıştıran için zor. Bunların hepsini tasarlamamız gerekiyor. Bunların dışında girdi, tarımsal alana ulaşmak, enerji sorunu başı çeken sorunlar arasında yer alıyor. Türkiye bir çok ülkeden daha çok hazine arazisi olan bir yer ama bunun bir envanterinin çıkarılıp da tarım sektörüne açılmadığını görüyoruz. Yıllardır da hazineye ait orman vasfını yitirmiş arazilerin bir envanterinin çıkarılarak tarımsal üreticiye sunulması ve yatırımlara açılmasını istiyoruz.
*Ara eleman bulmak da sanırım en büyük sıkıntılardan… Son dönemde bir çok sektörde de bu konuda sıkıntı çekildiğini biliyoruz. İş bilmeyenler yüzünden budama yüzünden verim kaybı yaşanıyor. Makineleri kullanacak kişi bulunamıyor. Artık ciddi bir durum olmaya başladı. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi tarım liseleriyle bunu aşmaya çalışıyoruz demişti. Sorun ne boyutta. Bunu aşmak için tarım liseleri yeterli olur mu?
Tarım emek yoğun bir iş. Bakan beyin söylemi güzel görünse de temelini iyi yapabilmek lazım. Türkiye’deki eğitim sisteminden başlamanız lazım. Geçmiş dönemlerde biz de tarım liseleri açılsın diye çaba sarf ettik. Ama liseye giden her çocuk ve ailesi çocuğunun bir üst yerde okumasını düşünüyor. Oraya da gitse doktor, hakim olsun istiyor.
TÜKETİME DAYALI TOPLUM
Biz özelikle 30-40 yıldır sanayileşme hayaliyle çaba sarfettik. Ama sanayi orada gerekli hamleyi yapamadı. Sadece montaj sanayi olarak kaldı. Bu gelişmeyi yakalayamadığımız için kırsalı boşalttık kırsaldan olduk, şehre getirdik sanayiden olduk. Dolayısıyla bu bir devlet politikası şeklinde yeniden tasarlanmalı. Bugünün koşullarına baktığınızda özellikle 80’den sonra üretmekten çok tüketmeye dayalı toplum bize daha rahat geldi. O dönemde de kırsalımız boşaldı emek yoğun işlerden insanlarımız kaçtı. Bununla ilgili politika da geliştirilemedi. Bugün geldiğimizde görüyoruz ki her kesimde yetişmiş eleman açığı var. Nitelikli eleman olduğu gibi vasıfsız eleman açığı da var. Bunları da bir politika çerçevesinde çözmek lazım.
SAĞLIKLI SGK SİSTEMİ UYGULANMALI
Kırsaldaki yaş oranının çok artması da tarım sektörünün en büyük dez avantajı.
*Çiftçinin yaş ortalaması nedir?
Çiftçinin yaş ortalaması şu anda 55-56 civarında. Gençler hayat standardının düşük olması ve gelecek kaygısından kırsalda kalmıyorlar. Artık ileride o kırsaldaki yaşlılarda işten güçten çekilirse üretimimiz ciddi bir sekteye uğrayacak. Onun yerine bence şimdiden kırsaldaki öncelikle çalışanların sosyal güvencesini devletin karşılayacağı bir sistem getirmemiz lazım. Bugün otomotiv fabrikasında çalışan işçinin SGK pirimi ile tarlada çalışan işçinin pirimi neredeyse aynı. Dolayısıyla bu yükü insanların üzerinden alması lazım devletin. İnsanların geleceğe daha güvenle baktığı bir ortam yaratılmalı. Bir de kırsaldaki yaşam kalitesini artırmalıyız. Kırsalda gidecekleri bir sosyal etkinlik alanı var. Okulları bile yok. Yaşam kalitesi artırılmalı. Milli eğitimde de belli politika çerçevesinde nihai işi tarım olacak kişilerin meslek liselerine gitmesi planlanmalı. Bunu iyi planlamak lazım.
*Ara eleman konusunda ne gibi şikâyetler alıyorsunuz?
Mesela haldeki arkadaşlarımız katip bulmakta zorlanıyor. Paketlemedeki insanlar paketleme işçisi, tarlada üretim yapanlar üretim yapacak insan bulmakta zorluk çekiyor. Genellikle son dönemde dışarıdan gelenlerin tarımda çalıştırıldığını herkes biliyor. İhtisaslaşma da olmuyor gelip geçici işçilerle. Dolayısıyla bu sosyal güvenlik sistemi bunlara cevap verecek diye düşünüyorum.
TARIMA ÖZEL ENERJİ TARİFESİ
*Enerji konusunun da tarımda derin bir yara olduğunu biliyoruz. Özellikle de ürünlerin soğuk hava depolarında depolanması ciddi bir enerji maliyeti getiriyor değil mi?
Evet. Tarımsal üretimde kullanılan suyun tedariki, üretim için iklimlendirme ve sonrasında ise paketleme, hasat sonrası soğutma ile depolama gibi tarımsal işlemlerde kullanılan elektrik sektörümüzün üzerinde ciddi bir yük oluşturmaktadır. Bu maliyetler de insanları iş yapamaz hale getiriyor. “Tarımsal Sulama” isimli abone grubunun genişletilerek tüm tarımsal işlemleri kapsayacak biçimde “Tarım” abone grubu olarak yeniden düzenlenmesi ve sektörümüzün maliyet yükünü hafifletici düşük fiyatlı özel bir tarife oluşturulması tarımsal üretimi ve ticareti geliştirecektir. Biz enflasyon düşsün tarım sektörü rahat etsin diyorsak bunlarla ilgili özel tarife çıkartmamız gerekiyor. Bununla ilgili EPDK’ya ve bir çok yere yazı yazdık. Ama bunlarla ilgili olumlu bir sonuç almadık. Tarım sektöründe maliyetleri düşürmek için yapılması gerekenlerden biri bu. Bir ikincisi de girdilerle ilgili girdi platformu oluşturulmalı. Ziraat Bankası’nın finansmanıyla yani üretici gidip bayiden hasat sonu aldığında yüzde 100’e yakın artı fiyatla alacağına peşin fiyatına alıp Ziraat Bankası’nın yüzde 8 faiziyle neredeyse üreticinin girdisinin yüzde 25’i daha az maliyetli alacağını hesap edersek böyle bir platformun da yaratılmasını isterdiz. Hem enerji hem girdiyle üretici maliyetleri azaltılsın.
ANKARA’DA DİKTİĞİNİZ GÖMLEK OLMAZ
*Tarımla ilgili bazı kararların maalesef Ankara’dan masa başından alındığını, bölgesel olarak bakılamadığı için sorunların tam olarak çözülemediğini görüyoruz.
Biz burada Antalya Tarım Konseyi’ni kurduk. Antalya ile ilgili tüm talep ve proje önerilerimizi anında iletiyoruz. Her bölgeye göre yaklaşım yapılması lazım. Ankara’da diktiğiniz gömlek herkese olmaz. Yerelden bakmak lazım. Biz tüm bileşenler olarak elimizden geleni yapmaya hazırız. Geçici çözüm yerinesağlıklı bir tarımsal yapılanma hamlesi tarımda devrim yapmak gerekiyorsa bunun koşulları şu anki yapılanları rötuşlamak yerine doğru bildiğimiz yanlışları silip yeniden inşaa etmek lazım.
DİJİTALLEŞMELİYİZ
*Yeni inşayı nasıl yapacağız?
Teknolojinin ilerlediği bir dönemde bir defa piyasayı da örüyoruz fiyat arttıkça maliyet arttı domates fiyatı arttı. Domatesin fiyatının artmasının maliyetle alakası yok. Domates gibi özellikle tarım ürünleri piyasada arz ve talebe göre fiyatlanır. Sen 100 liraya da üretsen domatesi pazarda talep yoksa 5 liraya satarsın. 5 liraya üretirsin pazarda talep vardır 150 liraya satarsın. Bizim devlet olarak bunu düzenlememiz izlememiz denetlememiz lazım. Bunu yapmak için de piyasayı derinleştirmek gerekiyor. Yani bugün soruyoruz. Falanca ilde kaç ton buğday var. Olsa olsa şu kadar olur diyorlar. Bizim dijital bir ortamda üretinin neyi nasıl yaptığını işleyeceği kaydedebileceği bir yazılımla bunların hepsini çözebiliriz. Ondan sonra o veriye göre şekillenir. Bugün 60-70 tane destek veriliyor. Bunları sadeleştiririz önce neyi kaybetmememiz gerektiğini bulur onları destekleriz. Nerede ilerlememiz gerekiyor neyi geliştirebilirizi teşvik etmemiz gerekir. Böylelikle de piyasayı bu şekilde organize edersiniz. Bunları planlamak çok kolay. Dünyada da bunun örnekleri var. Artık dijital platformlarda ürünler satılmaya alınmaya başlandı. Biz kooperatifçilik sistemini yıprattık yıllardır. Kendimize göre yeni birlikteliklerle bu işleri sağlamamız lazım. Şu anda tarımda en büyük sounlardan bir tanesi girdi maliyetleri. Girdi maliyetlerini düşürmenin yolu da finansmandan geçiyor. Bugün üretici hasat sonu aldığı için yüzde 60 yüzde 70 vade farklarıyla ürün alıyor dolayısıyla bunları engellemenin yolu da birlikte hareket edecek mekanizmalar oluşturmak. Devlet olarak şu organizasyona girmiş olan bu organizasyonun içindeki üreticiye destek oluyorum dersiniz örgütlenmeyi de teşvik edersiniz. Elimizdeki enstrümanlar tarımla ilgili her şeyi yapmaya yeterli. Günlük kaygıyı bir tarafa bırakarak bir devlet politikası haline getirerek bu işi aşmak zor değil. Kaldıki coğrafi konumumuz, iklimsel avantajımız insan kaynağımız da dikkate aldığınızda biz aslında kısa ve orta vadede tarımla ilgili kalkınabiliriz. Bence tarım sektöründe çözülemeyecek sorun yok. yeter ki buna odaklanılsın. Yama yapmak yerine yeniden bir sistem dizayn edersek ben bunda başarılı oluruz diye düşünüyorum. Tarımda artık yeni şeyler söylenmesi gerekiyor. Dünyada gıdaya erişimle ilgili sorunlar var. Bizim bunları birlikte hareket ederek formüle edebileceğimize inanıyorum.
ÇAYINI İÇ ŞEHRE NEFES OL
*Zeytinpark şehrin en büyük yeşil alanı. Antalya’ya nefes aldırıyor adeta… Şu anda neler yapıyorsunuz?
Geçen yıldan itibaren Zeytinpark’ın kirasını Antalya Büyükşehir Belediyemiz üstlendi. Başkanımıza ve belediye meclisimize teşekkür ediyorum. Bakım çalışmalarımızı yapıyoruz. Muratpaşa ve Büyükşehir Belediyemizin etkinlikleri var. Yine bizim çocuklara yönelik düzenlediğimiz etkinliklerimiz var. Ağustos ayında daha çok deniz tercih ediliyor. Eylül ile beraber belediyelerimizin ve bizim etkinliklerimizle umuyorum Zeytinpark’ı çocuklar için bir cazibe merkezi haline getireceğiz. Hedefimiz de bu alanı olduğu gibi mevcut dokuyu koruyarak gelecek nesillere aktarmak. Antalyalılar gelip bir bardak çaylarını burada içerlerse Antalya’ya nefes olmuş olurlar. Burası kent içindeki Türkiye’nin en büyük yeşil alanı, Avrupa kentleri arasında da kent merkezi içerisinde 9. en büyük yeşil alan olma özelliği taşıyor. 2630 dönüm 25 bin ağacımız var. 8 tane yürüme parkurumuz var. İnsanlar 2,5 kilometreden 8,5 kilometreye kadar gelip yürüyorlar. Gruplar halinde talep olması halinde kamplar yapıyoruz. onlara nefes alma yürüyüş eğitimleri veriyoruz. Tüm Antalya’yı bekliyoruz.
YÖREX BELİRSİZ
*ATB Yöresel Ürünler Fuarı (YÖREX) ile Türkiye’de bir marka oluşturdu. Fuar bu yıl açılacak değil mi?
Fuardan biraz kaygılıyız. Pandeminin seyriyle ilgili önümüzü göremiyoruz. Antalya’da en çok ziyaret edilen fuar. Çok kalabalık geliş gidiş var. Şu anda yurt dışı ve yurt içini gözlemlediğimizde Kovidle ilgili sıkıntılar hala sürüyor. Ekim ayında yapıp yapmayacağımıza ay sonunda karar vereceğiz.
TROPİKALE DİKKAT!
*Antalya’daki üreticilerde son dönemde farklı bir ürüne yönelim görüyor musunuz?
Şu anda tropikal meyvelere yönelik bir eğilim var ama ben onları çok sağlıklı bulmuyorum. Ürettiğiniz ürünleri dış piyasaya açmanız gerekiyor. Mutlaka onlarda üretilmeli ama. Esas bizim bu toprağın bereketini katma değer ekleyerek yurt dışına satıp ülkeye döviz kazandırmamız gerekiyor. Türkiye’de üretimdeki en büyük sorun miktar sorunu. Miktarı olan üretim yapmamız gerekiyor. Tabi bilim insanlarının da tropikal bitki kullanımında su kullanımı konusunda insanları ne gibi tehlikeler bekliyor bu konuda bilgi vermesi lazım. Bizim bundan sonra üretim kararlarını alırken değişen ekosisteme yönelik kararlar almamız gerekiyor. İklim değişikliğini de dikkate alarak buna iygin bir ürün desenine yönelmemiz lazım.
Ürün deseni ne olmalı?
Çalışmak lazım onlara. Daha az su isteyen daha iklime uygun ürünler olması lazım. Devlet burada yön göstermeli rehberlik etmeli. Rehberini kaybeden kişi de bir o tarafa bir bu tarafa gider. Siz elinizdeki enstrümanla siz elinizdeki destek teşvik mekanizmasıyla nereye yönlendirirseniz üretimi oraya yönlendirebilirsiniz. Bunu başarmalıyız.
TEKNOLOJİYLE GÜÇLENMELİYİZ
Akdeniz Üniversitesi’nin de tarıma ayrı bir önem verdiğini görüyoruz. Aksu’ya Tarım Teknokenti kurulacağı duyuruldu.
Güzel çalışmalar bunlar. Antalya’nın tarımının belkide evrilmesi gerek şey domates üretmekten çok tarımsal üretimde yarı mamul ham madde üretmeye doğru evrilirsek daha çok katma değer üretiriz. Bizim bundan sonra belkide Antalya çiftçisinin Antalya’daki iş insanlarının bilim adamlarının katma değerli ürünlere doğru yönelmeliyiz. Tohumda ciddi yol aldık. Biyolojik mücadeleyle ilgili çalışmalar yapılıyor. Teknolojik üretimlerle de bunları taçlandırırsak dünyada gelişen tarımsal üretim furyasına ham madde sağlayan bir ülke olabiliriz. Bunu yapmak için odaklanmamız gerekiyor. Zaten Antalya Tarım Konseyi’ndeki gündemimizden biri de bu.
Emine Erdoğan: Tarım, ülkelerin en üstün gücü olacak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, “Dünya Bankasının verilerine göre, 2050’de dünya nüfusunun, 10 milyar olması bekleniyor. Böyle bir dünyada tarım, ülkelerin en üstün gücü olacak. Tarım kabiliyetimize ağrılık vermeli ve bilhassa genç nesillerin, tarıma yönelmelerini sağlamalıyız” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan 1’inci Gastronomi Festivali kapsamında Tokat’a geldi. Erdoğan beraberinde Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Tokat Valisi Numan Hatipoğlu, AK Parti Tokat Milletvekilleri Özlem Zengin, Yusuf Beyazıt, Mustafa Arslan, Tokat Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu ile birlikte merkeze bağlı Endiz köyünde düzenlenen Tokat Bereket Hasadı programına katıldı. Erdoğan, burada tanıtımı yapılan Tokat yemeklerinin standını gezdi, yöreye özgü Tokat Kebabı yaparak, ekmeklerin hamurlarını taş fırına koydu.
Tokat’ta düzenlenen gastronomi festivalinde yer almaktan memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, “Ülkemizin, istisnasız her bir köşesinin, meşhur kıymetleri var. Bu anlamda Tokat’ımız, çok yönlü zenginliğiyle, adeta bir Türkiye kompozisyonu. Tarihten kültüre, gastronomiden doğaya kadar, her alanda büyük bir potansiyele sahip. Tokat, altı bin yıllık tarihi boyunca, farklı medeniyetlerin evi olmuştur. Bu kadim coğrafyada, attığımız her adımda, tarihin farklı bir dönemine ait eserlerle karşılaşıyoruz. Ne mutlu ki, birçok geleneğimiz burada, yüzyıllardır varlığını koruyor. Yemek kültürümüz, giyim kültürümüz, yazmacılık ve dokumacılık gibi, sanat ve zanaatlarımız, yaşamın bir parçası olmaya, devam ediyor” dedi.
‘ANADOLU MİRASINI OMUZLARIMIZ DA TAŞIYORUZ’
İnsanlığın tarih boyunca, pek çok alanda, dönüm noktalarından geçtiğine dikkat çeken Emine Erdoğan, “Ekonomik, siyasal ve sosyal değişimler, her seferinde yeni bir dünya inşa etmiştir. Bugün tüm dünyada, yerel değerleri etkisi altına alan ve erozyona uğratan, şiddetli bir küreselleşme rüzgârı esiyor. Şu bir gerçek ki, milletleri bir arada tutan, ortak değerler paydasıdır. Küreselleşme artık, bir kültür alışverişinin, çok ötesine geçmiş durumda ve maalesef ki, milli kimlik sınırlarının, zafiyete uğramasına zemin hazırlıyor. Zira insanlar, tek bir küresel kültüre yönlendiriliyor. O nedenle, yerli ve geleneksel olanı koruma gayretimizi, el birliğiyle artırmalıyız. Tüm bu değerler, bize ait olduğu kadar, insanlığın ilk günden beri ilmek ilmek işlediği, kültür atlasının da, vazgeçilmez bir parçasıdır. Birçok inancın, dilin, milletin ve medeniyetin yolunun kesiştiği, Anadolu mirasının sorumluluğunu, omuzlarımızda taşıyoruz. Gelenek, görenek, sanat ve zanaat gibi, yeryüzünden silinen her kültürel unsur, büyük bir yas sebebi olmalı. Çünkü yaşam, insanlar kültür ürettikçe anlam kazanır. Kültürler kaybolduğunda ise toplumların hayata baktığı yeri işaretleyen, mana haritası da kaybolmuş olur. İşte, tarihimize, kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkacak projeleri, böyle bir şuurla ele almalıyız. Bilhassa gelecek nesillerle, kültür mirasımız arasında, kopmaz bağlar oluşturmayı hedeflemeliyiz. Bildiğiniz gibi, yakın bir zamanda, ‘Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı’ kitabımızı, literatüre kazandırdık. Bu projemizin temelinde, hem mutfak mirasımızı korumayı, hem de, ülkemizi gastronomi alanında, bir dünya markası yapmayı hedefledik. Mutfağımız, elbette tüm dünyada biliniyor. En çok tercih edilen mutfaklardan olduğu gibi, çok da seviliyor. Ancak bu şöhretimiz, belli başlı birkaç yemeğimizle sınırlı kalmamalı. Çünkü mutfağımızın tezgâhında, kadim bir tarih ve birçok medeniyetin etkileşiminden oluşan, büyük bir hazine var” diye konuştu.
‘YURDUMUZUN HER KÖŞESİ GASTRONOMİ ŞEHRİ OLMAYA ADAY’
Endüstriyel mutfağın insan sağlığına karşı en büyük tehditlerden biri haline geldiğini belirten Erdoğan, “Hibrit tohumlar, GDO ve fastfood kültürü, insanların sadece fiziksel sağlıklarını değil, iç dünyalarını da değiştiriyor. Sofra kültürümüzü, yiyeceklerle kurduğumuz ilişkiyi ve en başta yiyeceğe, ‘nimet’ anlayışıyla yaklaşımımızı, temelden sarsıyor. Buna rağmen, son zamanlarda, dünya çapında bir uyanışın ayak seslerini işitiyoruz. Doğal beslenme pratiklerinin, yeni isimlerle tekrar yaşantımızda yer edindiğini görüyoruz. Bu vaziyet, mutfağımızın insana hem ruhsal, hem de bedensel şifa sunan doğal reçetelerini, dünyaya tanıtmak için, bir fırsattır. Öte yandan, mutfağımızın doğa dostu karakteri, insanların tabiatla yeniden tesis etmek istedikleri, dengeli ilişki arayışlarına da, önemli bir çözümdür. Bir mutfağın atıksız olması, kalan her ürünü, başka bir ürüne dönüştüren kabiliyette olması, içselleştirilmiş bir çevre ahlakı göstergesidir. Global gıda kaybı dediğimiz, büyük sorunun karşısında, atıksız Türk Mutfağının dünyaya, ihtiyacı olan yeni söylemi, hediye edeceğine inanıyorum. Bu doğrultuda, son derece önemli adımlar attık. UNESCO, Yaratıcı Şehirler Ağı içerisinde yer alan şehirlerimiz, UNESCO tarafından koruma altına alınan, yemeklerimiz oldu. 21-27 Mayıs haftasını, Türk Mutfağı Haftası ilan ettik. Mutfağımız adına yapılan çalışmalar, büyük takdir topluyor ve uluslararası platformlarda, yoğun ilgi görüyor. O yüzden, hiç hız kesmeden, gün yüzüne çıkmayı bekleyen reçetelerimizi ve doğallığını koruyan ürünlerimizi tanıtacak, yeni projeler ortaya koymalıyız. Başta güzel Tokat’ımız olmak üzere, yurdumuzun her bir köşesi, dünya gastronomi şehri olmaya adaydır. Sayısız ürünümüz, coğrafi işaret alabilecek niteliktedir. Elimizdeki bu muazzam güçle, dünyada gastro-turizm alanında, bir lider olacağımıza yürekten inanıyorum” dedi.
‘TARIM ÜLKELERİN EN ÜSTÜN GÜCÜ OLACAK’
Anadolu insanın toprakla çok boyutlu bir ilişkisi olduğuna dikkat çeken Emine Erdoğan, “Her şeyden önce toprak, evimizdir. Geçimimizi sağladığımız, karnımızı doyurduğumuz, alın terimizle sulayıp, emeğimizin bereketini hasat ettiğimiz, bir yaşam kaynağıdır. Toprak ayrıca öğretmendir. İnsanın sabrını, azmini ve yapabilme gücünü test eder. Tohumun, ürüne dönüştüğüne şahitlik etmek, yaşamın özüyle, iletişime geçmemizi sağlar. Yani tohumun içinde, engin bir coğrafya deneyimi saklıdır. Toprakla olan bu bağın kaybedilmesi, geleceğin henüz inşa edilmeden, yıkılması anlamına gelir. O nedenle çiftçilerimiz, sürdürülebilir ve adil bir geleceğin mimarlarıdır. Dünya Bankasının verilerine göre, 2050’de dünya nüfusunun, 10 milyar olması bekleniyor. Böyle bir dünyada tarım, ülkelerin en üstün gücü olacak. Tarım kabiliyetimize ağrılık vermeli ve bilhassa genç nesillerin, tarıma yönelmelerini sağlamalıyız. Çevreci politikalar ve iklim dostu tarımla, büyük bir dönüşümün, öncüleri olabiliriz. Bildiğiniz gibi Ata Tohumu projemiz, böyle bir fikri zeminde ortaya çıktı. Yerel çeşitliliğimizi ve ülkemizin bitki genetik kaynaklarını kaybetmemek için, ata tohumlarımızı koruma altına aldık. Her biri birer yadigâr olan tohumlarımız, ıslah edildi ve toprakla buluştu. Bu tohumlardan alınan her ürün, sürdürülebilir gıdanın güvencesi ve çocuklarımız için, güzel bir gelecek demek. Bu noktada, bilhassa kadın çiftçilerimizden, bu hususta çok şey beklediğimizi, ifade etmek istiyorum. Çünkü, toprağın bizlere analık yaptığı gibi, sizler de, toprağa analık yapıyorsunuz. Onu şefkatli ellerinizle ekiyor, hakkına riayet ediyor, onunla çok özel bir, sevgi dili konuşuyorsunuz. O yüzden sizlerden özellikle, bu kadim tecrübeyi, gençlere aktarmanızı rica ediyorum” ifadelerini kullandı.
‘GASTRO TURİZMİ STRATEJİK ALAN OLARAK BELİRLEDİK’
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise programda yaptığı konuşmada, “Senenin başında bu yıl için hedeflerimizi 42 milyon turist, 35 milyar dolar gelir olarak belirlemiştik. Ama gelişmelere baktığımızda bu rakamları güncelleme kararı aldık. Bu sene ülkemizde 47 milyon ziyaretçi ağırlamayı ve 37 milyar dolar gelir elde etmeyi bekliyoruz. Bu başarının arkasında turizmin çeşitlendirilmesi de önemli bir yer tutuyor. Dünyada seyahat edenlerin yüzde 80’i, destinasyon seçiminde tercih yaparken yeme-içme imkan ve çeşitliliğini mutlaka göz önünde bulunduruyor. Biz de bunu dikkate alarak gastro turizmi stratejik alan olarak belirledik. Ülkemiz, dünyanın en zengin ve nitelikli mutfak kültürüne sahip ilk üç ülkesinden biri. Bu kıymetli mirasımızı, etkili bir biçimde tanıtarak Türk mutfağının markalaşmasını sağlamak, bizim için büyük önemli bir hedef. Gastronomi turizmi, aynı zamanda nitelikli turisti de çekerek turizm gelirlerini önemli ölçüde artırıyor. Tokat da gastronomi olarak baktığımızda şanslı bir şehrimiz. Tarladan sofraya lezzet yolculuğu için her şey bu bölgede bulunuyor. Cumhurbaşkanımızın saygıdeğer eşleri de hem Türk Mutfağı’nın tanıtılması, hem de ata tohumunun yaygınlaştırılması için yoğun çaba gösteriyor. 21-27 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen Türk Mutfağı Haftası’nın açılışını da Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi ile Balıkesir’de birlikte gerçekleştirmiştik. Türk Mutfağının tanıtılması konusundaki çabaları nedeniyle Bakanlığım adına, ata tohumunun yaygınlaştırılması yönündeki çabaları nedeniyle de gelecek nesiller adına kendisine teşekkür ettiğimi dile getirmek isterim” dedi.
‘TÜKETİLEN GIDANIN 3’TE 1 İSRAF EDİLMEKTE’
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci ise, “Dünya zıtlıkları bir arada yaşayan bir coğrafyaya dönüştü. Bir taraftan açlıktan hayatını kaybeden insanlar, bir tarafta tükettikleri gıdanın önemli bir bölümünü israf eden bir toplum. Bunlar gerçekten dünyanın anlamakta güçlük çektiği kayıtlara girmektedir. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre yaklaşık tüketilen gıdanın 3’te 1’i israf edilmekte ve çöpe gitmektedir. Bizim kendi kültürümüzde israf etmemenin apayrı bir yeri var. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak 9 Ağustos’ta mevcut yönetmeliğimizde bir değişiklik yaparak kendi ülkemizde özellikle yemekhaneler, oteller ve restoranlardan atılan gıdaların hayvan yemi olarak değerlendirmesine imkan sağlayacak bir düzenlemeyi gerçekleştirdik. Bundan dolayı bakanlık olarak doğru bir adım attığımızı düşünüyoruz. TÜİK istatistiklerine göre 2020 yılında belediyelerin katı atık miktarı 34,7 milyon ton olurken, bunun 18 milyon tonu kısmını gıda atıkları oluşturmaktadır” diye konuştu.
’10 GASTRONOMİ ENSTİTÜSÜ AÇACAĞIZ’
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de gastronomi alanında insan kaynağı yetiştirmek için tüm imkanların seferber edildiğini belirterek, “Bu bağlamda Tarım ve Orman Bakanımız ile birlikte 123 tane tarım alanındaki Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’ni ve bu yıl 2022-2023 eğitim öğretim yılı itibariyle 23 ilave ederek 146 tane Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’ni bu alanda birlikte yürütüyoruz. Yaklaşık 4 milyon metrekarelik tarım alanında AR-GE ağırlıklı şekilde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Yine yiyecek ve içecek alanında bizim gastronomi alanında 363 tane Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde 57 bin öğrencimiz eğitim alıyor. Saygıdeğer hanımefendi gastronomi ile ilgili özellikle bizden Milli Eğitim Bakanlığı olarak bir enstitü açılmasını istemişti. Türk mutfağının tanıtılması, hem Türkiye’de hem de dünyada özellikle büyükelçiliklerimiz üzerinden tüm dünyaya tanıtılması ile ilgili bir gastronomi enstitüsünün İstanbul’da açılmasını söylemişti. İstanbul’da 2, İzmir ‘de 2, Bursa, Tokat, Nevşehir, Hatay, Gaziantep’te ve Van’da 1’er tane olmak üzere toplam 10 tane gastronomi enstitüsünü eylül ayının sonuna kadar açacağız” dedi.
Gençler Türk Kızılayın Tarım ve Üretim Kampı'nda buluştu
Türk Kızılay, Türkiye’nin farklı şehirlerinden bir araya gelen gençleri, Osmaniye’deki Tarım ve Üretim Kampı’nda buluşturdu.
Kızılaydan yapılan açıklamaya göre, gençlere yönelik hizmetler arasında yer alan yaz kampları, bu yıl da haziran-eylül aylarında birçok gence farklı deneyim yaşatmaya devam ediyor.
Bu kapsamda, kamplardaki gençleri tarımsal faaliyetlerle tanıştırmak için Osmaniye’deki Aslantaş Gençlik Kampı’nda “Kızılay Tarım ve Üretim Kampı” etkinliği düzenlendi.
Farklı şehirlerde yaşayan gençler, ücretsiz kampta doğal çevre bilinci kazanırken, tarım ve üretim hayatını da yakından tanıdı. Gençler kamp boyunca, ekmek yapımı, tarım ve hayvancılık faaliyetleri ve üretim aşamalarını yerinde görme ve deneyimleme fırsatı buldu, Osmaniye’de yer alan tarihi ve kültürel alanları gezdi.
Kampta gençlere, yüzme, paintball, macera parkuru gibi spor etkinliklerinin yanı sıra Kızılayda gönüllülük, gonulluol.org eğitimi ve akran eğitimi de verildi.
Nihat Yeşil'den Bakan Kirişci'ye: "Ülkemizde Ekilmeyen Tarım Arazileri Varken Neden Yurt Dışından Arazi Kiralanmıştır?
CHP Ankara Milletvekili Nihat Yeşil, çiftçilerin artan maliyetler nedeniyle yaşadığı sorunları Meclis gündemine taşıdı. Yeşil, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’ye, “Ülkemizde ekin ekilmeyen tarım arazileri varken neden yurt dışından tarımsal arazi kiralanmıştır? Bu tarım politikasının amacı nedir” diye sordu.
CHP Ankara Milletvekili Nihat Yeşil, çiftçilerin artan maliyetler nedeniyle yaşadığı sorunları Meclis gündemine taşıdı. Yeşil, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’ye, “Ülkemizde ekin ekilmeyen tarım arazileri varken neden yurt dışından tarımsal arazi kiralanmıştır? Bu tarım politikasının amacı nedir” diye sordu.
Nihat Yeşil, tarımda yaşanan sorunlara ilişkin, Vahit Kirişci’nin yanıtlaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi verdi.
Nihat Yeşil, konuya ilişkin bugün yaptığı yazılı açıklamada, Vahit Kirişci’nin 10 Ağustos’ta Bursa Karacabey’de yapılan ‘Güvenilir Ürün Platformu’ toplantısında söylediği “Şu anda çok sayıda tarımsal destekler var, 65 civarında tarımsal destek var. Ben bir bakan olarak, bana ‘sayın’ deseler ben saymakta güçlük çekerim. Bunların sadeleştirilmesi ve daha kolay ve daha anlaşılabilir, üretici açısından da daha farkındalıkta olmasını sağlayabilecek bir sadeliğin getirilmesi bizim şu anki amacımız” sözlerini anımsattı.
Yeşil, “Yurt dışından tarımsal arazi kiralamak, kendi üreticimize, çiftçimize ihanettir. Yanlış üretim politikaları, bir AKP klasiği haline gelmiştir. Bir bakan düşünün, üreticiye verdiği teşvikleri bilmiyor, ‘say deseniz sayamam’ diyor. Tarım ve Orman Bakanı’na sesleniyorum; Sayın Bakan, o gün sayamadığınız 65 teşviki bugün sayar mısınız” dedi.
“İKTİDARIN YANLIŞ EKONOMİ POLİTİKALARI NEDENİYLE ÜRETİCİLERİMİZ ZARARINA ÜRETİM YAPMAKTA VE KENDİ TOPRAKLARINDA KÖLELEŞMEKTEDİR”
Nihat Yeşil, soru önergesinde ise şunları kaydetti:
“Ülkemiz, tarımsal arazi ve tarımsal ürün çeşitliliğinde önemli potansiyele sahip olmasına rağmen yanlış üretim politikaları nedeniyle doğru değerlendirilememektedir. Çiftçilerimiz, sürekli artan tohum, gübre, mazot, ilaç, enerji ve tarımsal girdi fiyatları nedeniyle artık üretim yapamayacak noktaya gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; tarımsal girdi fiyatları, haziranda bir önceki aya göre yüzde 7,92, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 81,07, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 134,96 oranında artmıştır. İktidarın yanlış ekonomi politikaları nedeniyle üreticilerimiz zararına üretim yapmakta ve kendi topraklarında köleleşmektedir” dedi.
“’65 CİVARINDA TEŞVİK VERİYORUZ. SAY DESENİZ SAYAMAM’ DEMİŞTİNİZ. O GÜN SAYAMADIĞINIZ 65 TEŞVİKİ BUGÜN SAYAR MISINIZ”
Nihat Yeşil, Bakan Kirişci’ye şu soruları yöneltti:
“Bakanlığınızın, sürekli artan tarımsal girdi fiyatlarının düşürülmesi konusunda bir eylem planı var mıdır? Varsa eğer yapılan çalışmalar nelerdir? Bakanlığınız, tarımsal üretimi destekleme kapsamında 2015-2022 yıllarında kaç projeye destek vermiştir? Bu projeler nelerdir, yıllara göre dağılımı nedir?
Bakanlığınız tarafından üreticiye verilecek desteklerin geç açıklanmasının sebebi nedir? Üreticiye yapılacak destekler neye göre belirlenmektedir?
Bakanlığınızın gıda krizine karşı aldığı önlemler var mıdır? Varsa eğer bu önlemler nelerdir?
Bakanlığınız tarafından hangi ülkelerde tarımsal arazi kiralanmıştır? Kiralanan ülkelerde hangi tarımsal ürünler üretilecektir?
Ülkemizde ekin ekilmeyen tarım arazileri varken neden yurt dışından tarımsal arazi kiralanmıştır? Bu tarım politikasının amacı nedir?
Ülkemizde tarımda değerlendirilmeyen, atıl durumda bulunan tarımsal arazilerin illere göre dağılımı nedir?
Bursa Karacabey’de yapılan ‘Güvenilir Ürün Platformu’ toplantısında yaptığınız konuşmada tarımsal teşviklerden bahsetmiş, ’65 civarında teşvik veriyoruz. Say deseniz sayamam’ demiştiniz. O gün sayamadığınız 65 teşviki bugün sayar mısınız?”