Bitlis'te ziraat mühendisleri ve çiftçilere dron eğitimi
BİTLİS’in Ahlat ilçesinde, Tarım ve Orman İl Müdürlüğünün “Genç Tarım Girişimcileri ile Tarım Teknolojilerinin Etkin Kullanımı” projesi kapsamında, kamu ve özelde sektörde çalışan ziraat mühendisleri ile genç çiftçi ve girişimcilere dron eğitimi verildi.
Ahlat’ta, Doğu Anadolu Kalkınma Ajansınca (DAKA) finanse edilen proje kapsamında, Ostim Teknik Üniversitesi ve Anadolu Kalkınma Derneği iş birliğiyle tarımda dijitalleşmenin yaygınlaştırılması amacıyla çiftçilere dron eğitimi verildi. Teorik eğitimlerin ardından tarım arazisine götürülen ziraat mühendisleri ile genç çiftçi ve girişimciler, burada uygulama yaparak dron kullandı.
Uzmanlık alanı dijital tarım olan Çukurova Üniversitesi Tarım Makineleri ve Teknolojileri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sait Muharrem Say, proje kapsamında Ahlat’ta 2 gündür çiftçilere dron eğitimi verdiklerini belirterek, “Teorik eğitimler tamamlandı. Yani sahaya çıkmadan önce dijital tarımın çok pratik uygulamalarından olan dron uçurmanın temel mantığı ve felsefesinin üreticilerimize nasıl yansıyacağı, Tarım ve Orman Bakanlığımızın stratejik değerlendirmelerinde dron ile çekilen görüntülerin nasıl kullanılabileceği tartışıldı. Bugün tarla uygulamamızı gerçekleştiriyoruz. Şu an dronumuz havada. Gerekli planlama yapıldı. Özellikle genç girişimciler ile önder çiftçilerden oluşan ve ziraat mühendislerimizin de katıldığı gruba uygulamalı uçuş eğitimi veriliyor. Şu anda dronun uçtuğu alanda anız, çıplak toprak ve domates bitkisi yer alıyor. Bu durumun nasıl algılandığını uçuş sona erdikten sonra bilgisayar ve uygun yazılımlarla hocalarımız eğitim verdiğimiz arkadaşlara gösterecek. Genç girişimcilerimiz, milli yazılım ve donanım, üretimlerimizle Türk tarımının orta ve uzun vadede çok iyi bir noktaya gelmesi kesin gözüküyor” dedi.
Ahlat İlçe Tarım ve Orman Müdürü Nihat Keskin ise teknolojiyle buluşturmanın ilk adımını atmanın mutluluğunu yaşadığını ifade ederek,”Koronavirüs süreci ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gıdanın önemini bir kez daha gösterdi. Gıda üretimi ve arzında yaşanan sorunlar büyük sıkıntılara sebep olmaktadır. Bir de tarım ile teknoloji birleştirilmediğinde üretim geriden başlıyor. Teknoloji, verim ve maliyetler açısından önemli bir unsur. Ahlat’ta ileride ilaçlamada, gübrelemede ve hastalık tespitinde kullanacağımız dronun eğitimini gerçekleştiriyoruz. İnanıyorum ki bu uygulama tüm Türkiye’de yaygınlaşırsa tarımda güçlü ülkelerden biri olacağız” diye konuştu.
Anadolu Kalkınma Derneği Başkanı Osman Selami Budak da hassas tarım ve görüntü işleme eğitiminin saha kısmını gerçekleştirdiklerini söyledi. Budak, “Önce İHA-1 dron sertifikası alanlar uçuştan elde edilen görüntüleri birleştirerek eğitimlerden edindikleri bilgilerden yararlanacak. Böylece gelecekte Tarım ve Orman Müdürlüğümüzün personeli tarım amaçlı görüntüleme için yeterli bilgiye ulaşmış olacak. Bitlis özelince aslında Ahlat için çok önemli bir avantaj sağlayacaktır. Ahlat, Türkiye için çok önemli bir yer. Ahlat’a önceliğin verilmesi bizim için de gurur vericidir” ifadelerini kullandı.
Eğitime katılan ziraat mühendisi Özlem Aksoy Kaymaz ise teknoloji eğitimleri kapsamında dron eğitimi aldıklarını kaydederek, “Bu eğitimin bize çok faydasının olacağını düşünüyorum. Bugün dron uçurduk. Hep beraber gözlemledik. Aldığımız eğitimle bu işi biraz daha ileriye götürmeyi düşünüyoruz” dedi.
Darısı diğerlerinin başına
Tarım ve Orman Bakanlığı ile Avrupa Birliği nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilerin korunması amacıyla işbirliği yaptı. Proje kapsamında Harran kertenkelesi, çokgözlü Hatay mavisi kelebeği, bozkır kartalı, karakulak ve Hasbenli sığırkuyruğu bitkisi koruma altına alındı. Örnek teşkil edecek çalışmalar başka türleri de kapsayarak genişleyecek.
Haberin Devamı
Biliminsanları 6’ncı yok oluş sürecinde olduğumuzu söylüyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) verilerine göre her 13 dakikada 1 canlı yok oluyor. Bu yok oluş hızı dinozorların yok olduğu dönemden dahi yaklaşık bin kat daha fazla.
Yine IUCN verilerine göre ülkemizdeyse 585 tür tehlikede. Bunların 29’u memeli, 26’sı kuş, 23’ü sürüngen, 12’si kurbağa ve semender, 251’i balık, 48’i yumuşakça, 41’i diğer omurgasızlar, 147’si bitki, 8’i mantar ve tekhücreli. Korumada öncelikli türleri belirlemek için Türkiye tehlikedeki türleri 20 farklı kritere tabi tutuyor.
İlk adım bilgi edinme
Nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilerin korunması için Tarım Ve Orman Bakanlığı’yla Avrupa Birliği işbirliği yapınca Harran kertenkelesi, çokgözlü Hatay mavisi kelebeği, bozkır kartalı, karakulak ve Hasbenli sığırkuyruğu bitkisi farklı canlı gruplarından seçilen ilk pilot türler oldu. Bu türlere ilişkin yürütülecek çalışmalar gelecekte bu kapsama alınacak türler için de rehberlik edecek. Koruma çalışmalarının başarısının temelinde sorunların doğru tespit edilmesini sağlayan bilimsel araştırma çalışmaları yatıyor. Popülasyonu gittikçe azalan bir türün neden azaldığını bilmek başarılı bir koruma çalışmasının ilk adımı…
Ardından da gözlem ve bilimsel araştırmalar ışığında edinilen bilgiyle eylem planlarının hayata geçirilmesi takip edilecek. Bu planlarda türün durumu, sorunları ve sorunların çözümü için atılması gereken adımlar sıralanacak. Kamuoyunun tür hakkında bilgilendirilmesi ve bu konuda farkındalık sağlanması da eylem planlarının önemli hedeflerinden…
TÜBİTAK'ın "Tarımsal Araştırmalar Çağrısı"na araştırmacılar yoğun ilgi gösterdi
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) iş birliğiyle açtıkları “Tarımsal Araştırmalar Çağrısı”na yoğun ilgi gösterildiğini bildirdi.
TÜBİTAK’tan yapılan yazılı açıklamaya göre, TAGEM ortaklığında açılan çağrının Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu gıda, tarım ve hayvancılık alanında belirlenen, toplam 16 ana başlık altında 129 alt başlığı bulunuyor.
Çağrı, TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığınca (ARDEB) Türkiye’de tarımsal AR-GE ve yenilik ekosistemine sunulan imkanların çıktı odaklı ve bütüncül yönetilmesi amacıyla açıldı.
1003-Tarımsal Araştırmalar Çağrısı kapsamında, 161 farklı kuruluştan toplam 1796 araştırmacının yer aldığı 420 ana ve alt proje başvurusu yapıldı. Başvurularda 78 üniversite, 6 araştırma enstitüsü, 33 özel kuruluş, TAGEM’e bağlı 44 farklı enstitüyle bir araya gelerek tarım alanındaki proje fikirlerini TÜBİTAK’a sundu. Sunulan proje önerileri, 362 farklı faaliyet alanını içeriyor.
1005-Tarımsal Araştırmalar Çağrısı’na ise 491 araştırmacı, 67 farklı üniversite, 35 TAGEM enstitüsü ve özel kuruluşlarla iş birliği halinde 216 farklı faaliyet alanında TÜBİTAK’a başvurdu.
– “Çağrıya gelen yoğun ilgi bizi memnun etti”
Açıklamada görüşlerine yer verilen TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Pandemi sonrası tasarlanan yeni dünyada normalleşmenin yeşil ve dijital olmasının planlandığı günümüzde biz de TÜBİTAK olarak bu konularda AR-GE ve yenilik ekosistemimizi güçlendirmeye çalışıyoruz.” ifadesini kullandı.
İklim değişiklikleri, nüfus artışı ve gıda arz güvenliğinde yaşanılan güçlüklerin de tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu hatırlattığını vurgulayan Mandal, şunları kaydetti:
“Bu noktada Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız ile Tarım ve Orman Bakanlığımızın öncülüğünde Kurumumuzun TAGEM ile iş birliği ile açtığımız Tarımsal Araştırmalar Çağrısı’na gelen yoğun ilgi bizi memnun etti. Önemli güçlük alanlarında çözüm oluşturulması amacıyla farklı disiplinlerden bir araya gelerek araştırmacılarımızın çağrıya olan ilgisi aslında aynı zamanda üniversite, sanayi ve kamunun birlikte hareket ettiğinin ve ekosistemimizin birlikte geliştirme odaklı iş birliğinin en somut göstergesidir.”
Avrupa enerji krizi ile üretimi düşürdü, Türkiye'ye fırsat doğdu: Tarım üssü olabiliriz!
Küresel çapta yaşanan enflasyon artışı ve enerji krizi nedeniyle üretimi durduran Avrupa’ya alternatif Türkiye olabilir. Tarım uzmanı Mine Ataman, sorunların giderildiği takdirde Türkiye’nin pazarı sahipleneceği ve 10 yıl içerisinde dünya tarımının üssü olabileceğini ifade etti.
Avrupa enerji krizi ile üretimi düşürdü, Türkiye'ye fırsat doğdu: Tarım üssü olabiliriz!
Koronavirüs salgını ve hemen ardından enerji krizi Avrupa ülkelerinde gıda fiyatlarını yükseltmeye devam ediyor. Fabrikalarda üretim gün geçtikçe yavaşlarken kışın fiyatların daha da artmasından endişe ediliyor.
AVRUPA’NIN SORUNUNU ÇÖZERİZ
Avrupa’nın enerji krizi nedeniyle üretimi durdurduğunu veya azalttığını söyleyen tarım uzmanı Mine Ataman, Türkiye’nin talip olması durumunda bu problemi çözerek pazarı sahipleneceğini ifade etti. Türkiye’nin gerek Afrika gerek ise Rusya ve Çin ile ticari ilişkilerini geliştirdiğini söyleyen Ataman, Nükleer Enerji Santrallerinin hala en verimli enerji kaynakları olduğunu belirtti.
10 YILDA YILDIZ OLABİLİRİZ
Ataman şu ifadeleri kullandı;
Akkuyu Nükleer Enerji Santrali Türkiye’nin enerji konusunda elini güçlendirecek. Türkiye ayrıca Türk tarımını teknoloji ile donatırsa, dünyanın geleceğini besleyebilir. Tarımın geleceği biyoteknolojide. Biyoteknolojinin başkenti, tarımın geleceğinin sahibi olacak. Bütün bu avantajları değerlendirebilirse Türkiye, gelecek 10 yılda dünya tarımının ve ticaretinin yıldızı olabilir.
İPEK YOLU’NUN KALBİYİZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Şanghay İş Birliği Örgütünün devlet başkanları toplantısında verdiği görüntünün, Asya için Türkiye’nin önemini bir defa daha ortaya koyduğunu dile getiren Ataman, 2023’ün tarım endüstrisi için karar yılı olduğunu vurguladı. Ataman “Ticaret yolları aynı zamanda ‘dünyanın sinir sistemi’ görevini yürütüyor. 2023 yılında dünya için yeni bir sinir sistemine ihtiyaç var. 10 bin yıllık ticaret yolları, limanlar ve tarımla ilgili ürünler giderek önemini kaybediyor. Bütün işaretler Rusya, Çin ve Türkiye’nin olduğu o eski hattı gösteriyor. İpek Yolu, kalbinde Türkiye ile birlikte yeniden canlanıyor. Diplomaside atılan önemli adımlar tarımsal üretim açısından büyük fırsat. Türkiye yaz boyu attığı önemli adımlarla Boğazları, Karadeniz’i ve Anadolu’yu değişen ticaret yollarının merkezine oturtmak üzere. Yeni ticaret yollarının sahibi 2023 güç yollarının da kazananı olacak. Türkiye fırsatları değerlendirir, Avrupa’nın üretmediği bazı tarımsal ürünleri üretirse tarımsal gelirlerini artırabilir” diye konuştu.
Çetinkaya: Tarım ve madencilik bir arada yapılabilir
Türkiye İhracatçılar Meclisi Maden Sektör Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, “Avrupa Birliği ülkelerinde Tarım, turizm, çevre ve maden hepsi bir arada yapılabiliyor. Tarım veya maden ayrımı yapılmadan ülkeye değer katılıyor. Üzüm bağları, tarım alanları, göller, akarsular, şehir merkezleri ve madenler Avrupa Birliği’nde ülkelerinde aynı bölgeler içinde yer alıyor. Ancak ülkemizde maalesef ki Madencilik üzerine yapılan tüm algılar birini seçmek üzerine kurgulanıyor. Birini seçmek zorunda değiliz. İkisini birden, belli kriterlere uyarak bir arada yapabiliriz” diye konuştu.
Avrupa’daki madenlerin tarım, madencilik, çevre ve turizmin birbiriyle ‘siyah-beyaz’ gibi bir ayrım yapılmadan yürütülebileceğinin en büyük kanıtı olduğunu söyleyen Çetinkaya, “Tüm bu faaliyetler birbiriyle iç içe devam ediyor. Zaten madencilik ve tarımın, çatışan değil iç içe olan, birbiriyle sürekli yan yana hareket etmesi gereken iki sektör olduğunu söylüyoruz. Maden ya da çevre diye seçim yapmadan, ikisinin de bir arada yapılabileceğini biliyoruz. Ancak ülkemizde maalesef ki madencilik üzerine yapılan tüm algılar, birini seçmek üzerine kurgulanıyor. Birini seçmek zorunda değiliz. İkisini birden, belli kriterlere uyarak bir arada yapabiliriz” diye konuştu.
“ÖNCE İNSAN, SONRA ÇEVRE, SONRA MADEN DİYORUZ”
Bir ülkenin kaynağı varsa bunun çıkarılması gerektiğini, ülkenin gelişimi için bunun şart olduğunu kaydeden Çetinkaya, “Çin gayrisafi milli hasılasının yüzde 20’sini madenlerden elde ediyor. Rusya’da bu oran yüzde 14. Bir ülkenin bir kaynağı varsa o kaynağı çıkarmak zorundasınız. Ülkemiz doğalgaz, petrol olarak zayıf bir noktada. Bu yüzden ülkenin yeraltı kaynaklarını en verimli şekilde kullanmalıyız. Bir kez daha çağrımızı tekrarlıyoruz. ‘Madencilik ve çevre bir arada olabilir’ diyoruz. Toplumun ve kuruluşların endişelerini bilimsel çerçevede tartışmaya, konuşmaya hazırız. Biz de aynı endişeleri taşıyor, buna göre hareket ediyoruz. Unutulmasın ki çevre duyarlılığı en fazla olan bizleriz. Maden sektörü olarak ‘önce insan, sonra çevre, sonra maden’ diyoruz. İtalya’daki örnekler gibi dünyada bu işin nasıl yapıldığını herkese göstermek istiyoruz. Tüm bunları gördükten sonra madenlere karşı olan ilgili tüm vakıf ve kuruluşlarla birlikte madenciliğin kurallarını beraberce düzenlemek isteriz” ifadelerini kullandı.
Çetinkaya, “Domodossola bölgesi doğa ile iç içe madencilik faaliyetlerinin yapıldığı bir bölge. Şehrin tam ortasında madencilik yapılıyor. Şehirle iç içe olan maden sahalarının hemen yakınından İsviçre Alpleri’nden gelen akarsular geçiyor. Madenin içinde kontrollü bir şekilde patlatma işlemi yapılabiliyor. Bugün İsviçre sınırına sadece 20 dakika mesafede, cennet bir alan içerisinde, şehrin dibinde maden çalışmaları yapılabiliyor. Günde 3-4 kez patlatma işlemi dahi gerçekleştiriliyor. Hatta gittiğimiz başka bir maden sahasında kullanılan kule vinçler, evlerin çatısının üzerinden geçiyordu. Yine Verona yakınlarında Lombardiya bölgesindeki doğa harikası gölün hemen sıfır noktasında bulunan maden ocağının 2035’e kadar ruhsatı olduğunu öğrendik. Maden ruhsatının süresinin dolmasının ardından faaliyetin sona ereceğini düşündük. Ancak Avrupa Birliği’nin Horizon 2020 projesinden hibe kredi alan şirket, faaliyetlerine devam edebilecek. Bu kredinin verilmesinin nedeni ise daha iyi madencilik yapabilmesi” dedi.
İtalya’da yapılan çalışmalarda zeytin ya da mermer kıyaslaması yapılmadığına değinen Çetinkaya, “Avrupa Birliği ve dolayısıyla İtalya’da çevre bilinci çok yüksek. Böyle bir ülkede dahi zeytin ya da mermeri birbiriyle kıyaslamadan ekonomiye katkı sağlanıyor. Maden sahalarında yapılan çalışmaları görüyoruz. Söz konusu bölgeler tüm bu faaliyetlerinin dışında yüzbinlerce turist ağırlıyor. Göllerin, nehirlerin olduğu yerlerde madencilik faaliyetleri devam ediyor. Tonlarca mermer bloklarını taşıyan kamyonlar, şehrin içinden geçebiliyor” dedi.
Dünyada madencilik faaliyetlerinin şehir merkezlerine, tarım alanlarına ve tarihi yerlere yakın alanlarda yürütülebildiğini göstermek istediklerini dile getiren Çetinkaya, “Carrara bölgesi de beyaz mermeriyle meşhur. Carrara aynı zamanda bir turizm şehri. Turizm ve maden faaliyetlerinin bir arada yürütülebildiği bu bölge dünyanın birçok ülkesine yüksek katma değerli ve yüksek fiyatlara ürün satıyor. İtalyan taşı denildiğinde akla ilk burası geliyor. Ve sahilden bakıldığında 20 kilometre boyunca dağlarda, her yerde mermer ocakları görülebiliyor. Livorno bölgesinde de muhteşem bir doğa harikasının içerisinde zeytin ağaçlarının ve üzüm bağlarının çok yoğun olduğu bir bölgede de doğal taş işletmeciliği ve maden faaliyetleri bir arada devam ediyor” diye konuştu.
Erzincan Ballı Barajı 11 bin 570 dekarlık tarım arazisini sulayacak
Erzincan’da tarımsal sulamada bölge çiftçisine önemli katkı sağlayacak olan Ballı Barajı’nda derivasyon tüneline su çevirme töreni düzenlendi.
Kentte tarımsal arazilerin suyla buluşturulması, içme ve kullanma suyu temin ile derelerdeki taşkın riskinin azaltılmasına yönelik çalışmalar devam ediyor.
Bu kapsamda inşaat çalışmalarına devam edilen ve tamamlandığında bölge çiftçisinin barajda depolanacak su ile 11 bin 570 dekar tarım arazisi cazibeli su ile sulanması hedefleniyor.
Baraj inşaat alanında gerçekleşen törende konuşan Erzincan Valisi Mehmet Makas, barajın tamamlanması ile çiftçilerin enerji maliyetlerinin düşeceğini ve ekonomik refah düzeylerinin yükseleceğini söyledi.
Türkiye’nin sancaktar bir millet olarak tekrar sahneye çıktığını ifade eden Makas, şöyle konuştu:
“Türkiye tüm soydaşlarımızın olduğu gönül coğrafyamızda beklediğimiz ve özlenen sancaktar bir millet olarak tekrar sahneye çıkıyor. Bu sahneye çıkış öyle kolay kolay bir çıkış değil. Eskiden hangi sözler vardı. Öğretilmiş çaresizlikler vardı. ‘Su akar Türk bakar’ vardı. Ama bugün Türk bakmıyor. Suya gem vuruyor, tarımda ve enerjide kullanıyor. Belki tüm dünyanın özenle seyrettiği projelere imza atıyor. Bu sadece sulama sektöründe değil. Hava yolu ve sağlık sektöründe de böyle. Ama hepsinin odağında ve temelinde insanı yaşat ki devlet yaşasın şiarı yatıyor.”
Makas, Erzincan’da lokomotif sektörlerden birisinin tarım sektörü olduğunu vurgulayarak, “Tarım sektöründe sulama ile birlikte en büyük problemimiz enerji problemidir. Bu yapılan çalışmalarla beraber çiftçimiz çok çok daha rahatlayacak. İnanıyoruz ki oradaki enerji maliyetlerimiz de daha aşağılara inecek. Çiftçimizin daha karlı çiftçimizin ekonomik seviyesini yükseltecek bir tarım üretim zinciri oluşturmuş olacağız.” dedi.
Erzurum Devlet Su İşleri (DSİ) Bölge Müdürü Oğuzhan Yavuz ise bölgede gerçekleştirilen yatırımlarla ilgili kalıtımcılara bilgi verdi. Yavuz, kurumlarla uyum içerisinde çalıştıklarını ve tarımsal faaliyetlerin artırılması için çalışmalarına kararlılıkla devam ettiklerini söyledi.
Baraj inşaat alanında gerçekleşen törene, AK Parti Erzincan milletvekilleri Süleyman Karaman ve Burhan Çakır, Erzincan Belediye Başkanı Bekir Aksun, DSİ 8. Bölge Müdürü Oğuzhan Yavuz, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Akın Levent ile kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri ile vatandaşlar katıldı.
Iğdır yaylalarında sürüler dönüş yolunda
Iğdır’daki yaylalarda yazı geçiren çiftçiler, şu sıralar küçükbaş hayvanlarını köylerine yakın ovalarda ve hasadı yapılmış tarım arazilerinde otlatıyor.
Tarım ve hayvancılığın yaygın olarak yapıldığı Iğdır’ın yüksek rakımlı yaylalarında yaz mevsimini geçiren çiftçiler, havaların soğumasıyla küçükbaş hayvanlarını ovalara indirdi.
Yaklaşık 1 milyon 500 bin küçükbaş hayvanın bulunduğu kentte çiftçiler, kar yağışları başlayana kadar sürülerini köylerine yakın ovalarda ve hasadı yapılmış tarım arazilerinde otlatacak.
“Köyde yaşamak istiyorsanız, hayvancılık yapmak zorundasınız”
Hayvanlarını yayladan ovaya indirenlerden biri Tuzluca ilçesine bağlı Kamışlı köyünde çiftçilik yapan Ali Kayatekin. Geçim kaynaklarının hayvancılık olduğunu ve bu mesleği atadan sürdürdüklerini ifade eden Kayatekin, “Köyde yaşamak istiyorsanız, hayvancılık yapmak zorundasınız. Bu nedenle hayvancılıkla uğraşıyoruz. Hayvancılık güzel, karlı bir iştir. Zor olduğu için her insan bu işi yapamaz” dedi.
Kayatekin, bu mevsimde hayvanlar için en güzel otlakların, hasadı yapılmış hububat tarlaları olduğunu belirterek, daha sonra da hayvanlarını meyve bahçelerine götüreceklerini dile getirdi. Kayatekin, kar yağışına kadar hayvanlarını dışarda otlatmaya gayret edeceklerini anlattı.
“Yılbaşından sonra da ahırlarımızda hayvanlarımızın bakımına devam edeceğiz. Martın sonunda yaylalara ya da belirlediğimiz meralara hayvanlarımızı tekrar çıkaracağız.”
Elazığ'da büyükbaş hayvanlara aşılama çalışması
Elazığ Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekipleri büyükbaş hayvan aşılama çalışmalarını sürdürüyor.
Elazığ: Elazığ Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri, il ve ilçe genelinde büyükbaş hayvan aşılama çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Ekipler tarafından yapılan çalışmada büyükbaş hayvanların aşılaması yapılırken, hayvan sahiplerine ise gerekli bilgilendirmeler gerçekleştirildi.
Aşılama çalışmasına İl Müdürü Ali Kılıç, Hayvan Sağlığı ve Yetiştiriciliği Şube Müdürü Mustafa Küçükgün, Gıda ve Yem Şube Müdürü Tuncay Özen ve veteriner hekimler katıldı.