Türkiye'deki hayvancılık sayıca AB'yi geçti
Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 2022 sonu itibarıyla büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayılarına ilişkin verileri yayınladı.
Türkiye’de, Avrupa Birliği ülkelerinden daha fazla sayıda büyükbaş ve küçükbaş hayvan bulunuyor.
AB ülkelerinde büyükbaş sayısı geriledi
Verilere göre, AB ülkelerinde 2021’de 75 milyon 705 bin olan toplam büyükbaş hayvan sayısı, geçen yıl 74 milyon 856 bine geriledi.
AB’de en fazla büyükbaş Fransa’da
Büyükbaş hayvancılıkta AB ülkeleri arasında ilk sırayı 16 milyon 986 binle Fransa alırken, Fransa’yı, 10 milyon 997 binle Almanya, 6 milyon 552 binle İrlanda, 6 milyon 456 binle İspanya ve 6 milyon 448 binle Polonya ve 6 milyon 49 binle İtalya izledi.
Türkiye’nin büyükbaş hayvan sayısı, 17 milyon 24 bin
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2022 sonu itibarıyla Türkiye’nin büyükbaş hayvan sayısı, 17 milyon 24 bin olarak tespit edildi.
Türkiye’deki sayı Fransa’yı geçti
Böylece Türkiye, AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında büyükbaş hayvan sayısında ilk sırada yer aldı.
AB ülkelerinde küçükbaş hayvan sayısı 70 milyon
AB ülkelerinde küçükbaş hayvan sayısı, 2022 yılında toplam 70 milyon olarak belirlendi.
AB’de en fazla koyun İspanya’da
Söz konusu dönemde AB ülkelerinde küçükbaş hayvanlardan koyun sayısında ilk sırayı 14 milyon 452 binle İspanya aldı. İspanya’yı, 10 milyon 443 binle Romanya, 7 milyon 558 binle Yunanistan, 6 milyon 597 binle Fransa, 6 milyon 568 binle İtalya ve 4 milyon 29 binle İrlanda takip etti.
Türkiye’de koyun varlığı 44 milyon 688 bin
Aynı dönemde Türkiye’nin toplam küçükbaş hayvan sayısı 56 milyon 266 bin olurken, koyun varlığı 44 milyon 688 bin olarak kayıtlara geçti. Koyun varlığında Türkiye, AB ülkelerine büyük fark attı.
AB ülkeleri arasında küçükbaş hayvanlardan keçi sayısında ise ilk sırayı 3 milyon 46 binle Yunanistan aldı. Yunanistan’ı, 2 milyon 463 binle İspanya, 1 milyon 505 binle Romanya, 1 milyon 311 binle Fransa ve 1 milyon 10 binle de İtalya izledi.
Türkiye’de AB toplamından daha fazla keçi var
Türkiye’de geçen yıl toplam keçi varlığı da 11 milyon 578 bin olarak tespit edildi. Söz konusu keçi sayısıyla Türkiye, AB ülkelerinin toplamını aştı.
Semedo: Su krizine çözümde tarım öncülük edebilir!
Dünya bir su krizine doğru gitmiyor. Zaten bir su krizinin içerisinde. Birçok yerde, çekilen su, suyun yeniden takviye edilme oranlarını aşıyor. İklim değişikliği tüm dünyada kuraklıklara ve sellere neden oluyor.
Hem suda hem de karada hayati olan biyolojik çeşitliliği ve gıda üretimini destekleyen su kütleleri, düzensiz akışların azalması ve kirlilikle beraber tehlike altında. Birleşmiş Milletler (BM) 2023 Su Konferansı’nda uluslararası toplum, insanlığın en kritik kaynaklarından birini korumak için bir Su Eylem Gündemi ile ortaya çıkmayı hedefliyor. Tatlı suya en bağımlı sektör olan tarım, bu gündemin merkezinde yer almalıdır.
2050 uyarısı
Rakamlar şimdiden kaygı uyandırıcı. 700 milyondan fazla insan yüksek ve kritik su stresiyle karşı karşya ve doğal afetlerin yüzde 90’ından fazlası suyla ilgilidir.
Durum gittikçe kötüleşiyor. Küresel su mevcudiyeti ve kalitesi bozuluyor. İklim değişikliği yoğunlaşıyor. Sektörler ve ülkeler arasındaki rekabet artıyor. 2050 yılına geldiğimizde, dünya nüfusunun üçte ikisi su kıtlığıyla karşı karşıya kalabilir. Tarım şu anda tatlı su kaynakları kullanımının yüzde 72’sini tüketiyor. Mevcut eğilimlere göre, artan gıda, lif ve yem talebini karşılamak için 2050 yılına kadar su kaynaklarının yüzde 35’i nispetinde ilave bir ihtiyaç söz konusu olacak.
Aynı zamanda diğer kullanımlara olan talep de artıyor. Bu rakamların birbirlerini tutmadıkları çok açık. Bu durum açlık ve yoksulluğu sona erdirme çabaları açısından son derece endişe verici, zira; ekinlerin sulanması, çiftlik hayvanları ve su ekosistemlerinde yaşayan pek çok tür için temiz ve yeterli su olmadan, gıda, tarım ve bunların desteklediği geçim kaynakları olamaz.
Ormancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği de dahil olmak üzere tarım, ormanlar sayesinde yüzey sularının yönetiminde, yeraltı sularının yeniden beslenlenmesi ve hatta atmosferik suyun dolaşımında çok önemli bir rol oynamaktadır.
Gıdanın geleceğini korumak ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşmak istiyorsak, tarımın ihtiyaçları ve rolü desteklenmelidir. Tarımın kendisinin su kullanımında daha verimli hale gelmesi, kirletici unsurları su kütlelerinden uzak tutmada daha başarılı olması ve iklim değişikliğine karşı da daha dayanıklı olması gerekiyor. Peki, bunu nasıl yapabiliriz?
Önemli olan, daha az su ile daha sürdürülebilir bir şekilde daha fazla gıda, lif, yem ve biyoyakıt üretmek için entegre su kaynakları yönetimi yaklaşımlarıyla şimdi harekete geçmektir.
İşbirliğine ihtiyaç var
En üst düzeyde,BM 2023 Su Konferansı’nda da görmemiz gerektiği gibi, güçlü bir siyasi iradeye ihtiyacımız var. Su kullanan sektörler arasında rekabete değil, iş birliğine ihtiyacımız var.
Doğru planlama, arazi ve su sistemi bozulmasını tersine çevirebilir ve yenilikçi teknik, kurumsal, yönetişim ve finansal destekle birleştirildiğinde kaynaklar için rekabeti azaltabilir.
Örneğin, tatlı su sistemlerini ve bunların balıkçılık, ormancılık ve tarım hizmetlerini yöneten havza yönetimi yaklaşımları, süreçte verilen tavizleri getiri ve götürü dengesini en aza indirerek, kimseyi geride bırakmaz.
Arıtılmış atık suyun yeniden kullanımı, kuraklık ve su kıtlığı ile başa çıkma ve döngüsel biyo-ekonomi yaklaşımları için çözümlere yönelik hedeflenen yatırımlar ve yenilikler, suyla ilgili zorlukların üstesinden gelmeye yardımcı olabilir. İklim ve toprak koşullarına uyarlanmış biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir kullanımı çok önemlidir.
Desteklemek gerekiyor
Bu üst düzey yaklaşımlar, yalnızca değişiklikleri uygulayacak kişilere aktarıldığında işe yarayacaktır. Yağmur suyuyla beslenen sistemler, su hasadı, verimli sulama yöntemleri, kuraklığa dayanıklı ürünler ve çok daha fazlasını kullanarak gıda üreticilerini desteklememiz gerekiyor.
Kritik hizmetleri yerine getiren sulak alanları ve diğer ekosistemleri restore etmeleri için onları desteklememiz gerekiyor; güvenli arazi mülkiyeti burada kritik öneme sahiptir. Tüm yaklaşımlar yerele özgü bilgiyi, bilimi, teknolojiyi ve ülke deneyimlerini kapsamalıdır. En önemlisi, geçim kaynaklarının kısa vadeli bir düşüş yaşamaması için gıdamızı üretenlere geçiş sürecinde yardımcı olunması gerekiyor.
Krizden birlikte çıkabiliriz
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tüm bu konular üzerinde çalışıyor. Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’daki başarılar üzerine inşa edilen Tarımda Su Kıtlığını Ele Alma ve Çevre Girişimi, Asya ve Pasifik’e genişliyor. FAO, kuraklığa dayanıklı yerli ürünler üzerine projeler geliştiriyor.
Tarımda Su Kıtlığına İlişkin Küresel Çerçeve (WASAG), ülkelerin bilgilerini paylaşmaları, dayanışma,uygulama ve uzmanlık birikimi yaratmaları için bir platformdur. WASAG ayrıca ülkelerin yenilikçi finansman mekanizmaları kullanarak projeler oluşturmalarına yardımcı olmaktadır. Çiftçilere su kıtlığı ile başa çıkmak için ihtiyaç duydukları araçlar sağlanıyor.
FAO ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı liderliğindeki BM Ekosistem Restorasyonu On Yılı kapsamında, ortaklar tarafından desteklenen ülke liderliğindeki projeler, ormanlardan okyanuslara ve sulak alanlara kadar yüz milyonlarca hektarlık hayati ekosistemi yeniden canlandırıyor.
Ulusal hükümetler su yönetişiminin merkezinde yer aldığından, FAO, ülkelerce yürütülen Ulusal Su Yol Haritalarını destekliyor. Bu durum ülkeler, sektörler ve aktörler arasında köprü oluşturan entegre ve sürdürülebilir su yönetimine yönelik büyük resmi ortaya koyuyor.
FAO, BM 2023 Su Konferansı’ndan ortaya çıkan Su Eylem Gündemini, daha az su kullanan, daha besleyici gıda üreten, istihdam yaratan ve herkes için güvenli ve sağlıklı bir ortamı destekleyen daha verimli, esnek, kapsayıcı ve sürdürülebilir tarım- gıda sistemlerine dönüşüm yoluyla tam olarak destekleyecektir. Evet, bir su krizi içerisindeyiz. Ancak bu krizden birlikte çıkabiliriz ve tarım bu çözüm yolunda bize öncülük etmelidir.
Tarımsal maliyetlerdeki artış yeniden hızlandı
ANTALYA Ticaret Borsası (ATB) ve Antalya Tarım Konseyi (ATAK) Başkanı Ali Çandır, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan Ocak ayı Tarımsal Girdi Fiyatları Endeksini (Tarım-GFE) değerlendirdi. Ocak ayı Tarım-GFE’nin aylık yüzde 6.24 ilan edildiğini belirten Çandır, “Bu rakam, son 9 yılın en yüksek ikinci Ocak ayı enflasyonu oldu. Ocak ayında ortalama aylık enflasyonun yüzde 1.5 olduğu düşünülürse yeniden ortalamanın çok üzerinde bir enflasyon ilan edildiğini söylemek mümkün” dedi.
Tarım-GFE’nin yıllık 95.99 olarak açıklandığını belirten Ali Çandır, şunları kaydetti:
“Ocak ayı rakamı, hala son 8 yılın en yüksek rakamı olmuştur. Geçtiğimiz Mart ayında yüzde 105.70 ile üç haneli olarak açıklanmaya başlanan yıllık tarımsal girdi maliyetleri enflasyonu, o tarihten bu yana artarken Ocak ayı itibarıyla yüzde 95.99 ile hem iki haneye gerilemiş hem de geçen aya göre düşüş göstermiştir. İlan edilen rakamlar, Ocak ayları itibarıyla nispi yüksek bir dönem içerisinde olduğumuzu göstermektedir. Özellikle yıllık düzeyde geçmişe göre hala rekor düzeylerde bulunmaktayız.”
YILLAKTA EN YÜKSEK ARTIŞ YEMDE
Ocak ayı Tarım-GFE’nin alt kalemlerine bakıldığında tarımda kullanılan mal ve hizmetlerin fiyatlarında aylıkta yüzde 5.77 ve yıllıkta yüzde 95.54 artış olduğunu belirten Çandır, tohumda yüzde 4.21, enerjide yüzde 1.81, gübrede yüzde -4.86, ilaçta yüzde 2.94, veteriner hizmetlerinde yüzde 21.45, yemde yüzde 3.79 ve diğer kalemlerdeki yüzde 35.17’lik değişimlere dikkat çekti. Aynı kalemlerin Ocak ayındaki yıllık değişimlerine bakıldığında tohumda yüzde 115.38, enerjide yüzde 59.35, gübrede yüzde 81.69, ilaçta yüzde 79.44, veteriner hizmetlerinde yüzde 46.16, yemde yüzde 117.25 ve diğer kalemlerde ise yüzde 115.10 artış ilan edildiğini belirten Çandır, “Tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmetlerin fiyatlarında ise aylık yüzde 9.61 ve yıllık yüzde 76.90’lık artış ilan edildi” dedi.
TÜİK’in açıkladığı Ocak ayı tarımsal üretici fiyat endeksi Tarım-ÜFE’nin aylık yüzde 11.08 ve yıllık yüzde 142.84 ilan edildiğini anımsatan Ali Çandır, “Tarımsal faaliyetlerde bulunanlar açısından son bir yıllık eğilim sürekli sektörün aleyhine seyrederken Nisan, Mayıs ve Temmuz aylarında üretici lehine bir durum yaşanmıştı. Ocak ayında makas, yine üretici lehine dönmüştür. Önümüzdeki aylardabu eğilimin devam etmesi, üretici kesimiçin birikmiş zararları kapatmak açısından olumlu beklentidir” değerlendirmesinde bulundu.
Yurtiçi ve yurtdışı üretici enflasyonlarının da tarım sektörünü dolaylı olarak etkilediğini söyleyen Başkan Çandır, “Ocak ayında açıklanan aylık yüzde 4.00 ve yıllık yüzde 50.98 düzeyindeki yurtdışı üretici enflasyonu ile aylık yüzde 4.15 ve yıllık yüzde 86.48 düzeyindeki yurtiçi üretici enflasyonu genel olarak sektörün geçmişten gelen maliyet yükünü gelecekte de taşımaya devam edeceğini göstermektedir, Ancak bu ay özellikle yurtdışı üretici enflasyonu rakamının geçen aya göre düşük artışla ilan edilmesi, tarımsal girdi fiyatları üzerinde olumlu etki yapabilecektir” dedi.
YÜK ÜRETİCİNİN SIRTINDA
Ocak ayında tüketici enflasyonu TÜFE’nin aylık yüzde 6.65 ve yıllık yüzde 57.68 olarak açıklandığını anımsatan Başkan Ali Çandır,“Tüketici taraftaki gıda enflasyonu aylık yüzde 6.62 ve yıllık yüzde 71.00 olmuştu. İşlenmemiş gıda enflasyonu ise Ocak’ta aylık yüzde 9.22 ve yıllık yüzde 68.80 düzeyinde ilan edilmişti. Yaş meyve sebze enflasyonu ise aylık yüzde 6.39 ve yıllık 57.22 olarak ilan edilmişti. Tüketici taraftaki bu rakamlar, üreticilerin maruz kaldığı maliyet artışlarını, yaklaşık yarı yarıya tüketiciye yansıtabildiğini göstermektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Tarım ve Orman Bakanlığı, su verimliliği çalışmalarını paylaştı
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre; tatlı su kaynaklarının önemine dikkat çekmek ve bunların sürdürülebilir yönetimine odaklanılmasını sağlamak amacıyla her yıl 22 Mart’ta ‘Uluslararası Dünya Su Günü’ kutlanıyor. Birleşmiş Milletler Su (UN-Water) mekanizmasınca organize edilen kutlamalar için her yıl farklı bir tema belirleniyor. 2023 yılı ‘Dünya Su Günü’nün teması, ‘Ortaklıklar ve İş Birliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak’ olarak seçildi. Kuraklık tehdidine karşı eylem planı hazırlayan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, ‘Suda Sıfır Kayıp’ sloganı ile başlattığı seferberlik de yaygınlaştırılıyor. Bakanlığa bağlı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü başta olmak üzere birçok birim, kuraklığa karşı çalışmalar yürütüyor.
SU-NÜFUS PROJEKSİYONLARI
Bu kapsamda; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan ve Bakan Vahit Kirişci tarafından kamuoyuna paylaşılan ‘2023-2027 Dönemi Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı’ ile tarımsal kuraklık konusunda kamuoyunun bilincinin artırılması, sürdürülebilir tarımsal su kullanımının planlanması, kuraklığın yaşanmadığı dönemlerde gerekli tedbirlerin alınması ve kriz dönemlerinde etkin mücadele programı uygulanarak kuraklığın etkilerinin en aza indirilmesi amaçlandı. Önümüzdeki 100 yıl için yapılan iklim değişikliği tahminlerine göre, Türkiye’de su kaynaklarının yaklaşık yüzde 25 azalması beklenirken; Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce iklim değişikliğinin su kaynaklarına olası etkilerine yönelik 2100 yılına kadar su-nüfus projeksiyonları belirlendi.
SU VERİMLİLİĞİ SEFERBERLİĞİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde ‘Suda Sıfır Kayıp’ ilkesiyle başlatılan ‘Ulusal Su Verimliliği Seferberliği’ çerçevesinde de 31 Ocak 2023 tarihinden bu yana etkinlikler gerçekleştirildi. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce de ‘Değişen İklime Uyum Çerçevesinde Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planı’ hazırlandı. Plan kapsamında; 2100 yılına kadar içme suyu sistemlerindeki su kaybı oranının yüzde 10’a indirilmesi, tarımsal sulama sistemlerinde randıman oranının yüzde 75’e çıkarılması, sanayide suyun en az yüzde 50 oranında daha verimli kullanılması ve kişi başı su tüketiminin günlük 75 litreye düşürülmesi hedeflendi.
‘SU KANUNU’ TASLAĞI HAZIRLANDI
Su-gıda-enerji-ekosistem ilişkisini temel alan, su arzının kısa ve uzun vadeli politikalarının, planların ve stratejilerinin oluşturulması, izlenmesi, geliştirilmesi faaliyetlerini yürütecek Ulusal Su Kurulu oluşturulması için de harekete geçildi. Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesine yönelik ‘Su Kanunu’ taslağı hazırlandı. Su verimliliği seferberliği ile ilgili farkındalığın artırılması amacıyla hazırlanan ‘suverimliligi.gov.tr’ internet sitesi de internet arama motorlarında hizmete sunuldu. Seferberlik kapsamında yapılan etkinliklere, hazırlanan dokümanlara ve diğer bilgilere internet sitesi üzerinden ulaşılabiliyor.
‘MİLLİ VE KÜRESEL BİR MEVZU’
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, yazılı açıklamasında suyun verimli kullanılmasının büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, “Hayatımızdaki yeri ve önemi tartışılmaz olan suyun verimli kullanımı, kurumsal değil milli ve küresel bir mevzudur. Tatlı su kaynaklarının korunması ile su kaynaklarının verimli ve sürdürülebilir şekilde kullanılması hayati öneme sahiptir” dedi.
Başkan'dan eleştirilere tepki: Tarım fuarına mı katılalım?
Kuşadası Belediyesi Başkanı Ömer Günel tanıtım fuarlarına ayırdıkları bütçeyle ilgili yapılan eleştirilere cevap verdi.
Gelirimizin yüzde 90’ı turizmden, turizm fuarına katılmamızdan doğal ne olabilir?
Kuşadası’nın Türkiye’nin turizm başkenti olduğunu belirten Günel, ” Bu nedenle tanıtım fuarlarına katılmamızdan daha doğal ne olabilir? Göreve geldiğimiz günden bu yana geçen sürede yurt içi ve yurt dışında olmak üzere toplam 13 turizm fuarına katıldık. Turizm fuarına gitmeyip de tarım fuarına mı katılalım? Gelirimizin yüzde 90’ını turizm sektöründen elde eden bir kentken tanıtım fuarlarına ayırdığımız bütçe belediyenin bütçesinin binde 3’ü durumunda. Önceden turizm fuarlarına 20-30’ar kişilik kafileler halinde gidiliyormuş. Şimdi kişi sayısı 7-8’i geçmiyor. Biz ilk günden beri kamunun kaynaklarını doğru kullanmanın peşindeyiz. Kuşadası Belediyesi olarak hiç turist almadığımız bir bölgeyle ilgili fuarlara zaten katılmıyoruz. Tanıtım faaliyeti yapacağımız fuarlara Kuşadası Ticaret Odası ve kentteki diğer turizmcilerle beraber karar veriyoruz.” dedi.
Bu yıl 600 kruvaziyer gemisiyle 1 milyon turist bekliyoruz
Kuşadası’nın turizmde yeni rekorlar peşinde olduğunu vurgulayan Başkan Ömer Günel, “Özellikle kruvaziyer yolcusu ve firmaları, ilk olarak güvenli bir ortama sahip olup olmadığınıza bakıyor. Buna karar vermek için de o kentin yöneticileriyle bire bir muhatap olmak istiyor. Pandeminin de etkisiyle geçmiş yıllarda Kuşadası’na gelen yolcu gemisi sayısı oldukça düşmüştü. Ancak biz dünyanın önde gelen kruvaziyer şirketleriyle yakın temas kurmaya devam ettik. Pandeminin hafiflemesinin ardından 2022 turizm sezonunda 450 seferle yaklaşık 600 binin üzerinde kruvaziyer yolcusunu ağırladık. Bu yıl beklentimiz ise kentimize en az 600 kruvaziyer gemisiyle 1 milyonun üzerinde turist gelmesi. Bunlar emeksiz, diyalogsuz olmuyor. 2019 yılında Akdeniz Kruvaziyer Limanları Birliği olan MedCruise’un 54. Genel Kurulu’na ev sahipliği yaptık. 27-30 Mart tarihleri arasında da ABD’de gerçekleşecek olan Seatrade Cruise Global Miami Fuarı’na katılacağız. Kuşadası turizmde eski günlerini yakaladı, hatta geçti. Artık yeni rekorların peşindeyiz” dedi.
Sebze ve meyve Ramazan'da cep yakacak
Kahramanmaraş merkezli depremden sonra sebze ve meyve ulaşımında sıkıntı yaşanırken fiyatlar da katlanmaya başladı. Depremin etkisini yitirmesiyle birlikte pazar ürünlerinin tarladan pazara ulaşmasıyla fiyatlar tekrardan eski haline döndü.
15 Mart’ta meydana gelen sel Şanlıurfa ve Adıyaman illerinde can ve mal kayıplarına neden oldu. Yaşanan felakete selde eklenince diğer illerden gelen pazar ürünlerinde de hareketlilik yaşanmaya başlandı.
Ramazan ayının ilk gününde pazar alışverişi yapan vatandaşlar fiyatların yüksek olduğuna sitem etti. Havaların ısınmasıyla fiyatların düşeceğini söyleyen Pazar esnafı pazarda rekora koşan ürünün biber ve çilek olduğunu kaydetti.
“FİYATLARIN DÜŞMESİ GEREKİYOR”
Ramazan ayının ilk haftasında sebze ve meyvelerin daha olgunlaşma sürecinde olduğu için fiyatların yüksek olduğunu söyleyen Cemal Çakıcı “Biber şu an daha tam olmadığı için fiyatları çok pahalı, Ramazan ayının ilk haftası zamlı fiyatlarla yiyeceğiz ama önümüzdeki haftalarda havaların da ısınmasıyla fiyatlar tabi ki düşecektir. Vatandaşlar eskiden pazara geldiğinde elinde bir sürü poşetle gidiyordu ama şu anda sadece birkaç poşet alabiliyor. Vatandaşın alım gücü düştü. Bu süre zarfında çilek ve biber rekora koşuyor diyebiliriz. Bundan sonraki süreçte vatandaşların rahatlıkla alışveriş yapabilmeleri için fiyatların düşmesi gerekiyor.” dedi.
“ESNAFLAR RAMAZAN AYINI FIRSATA ÇEVİRMEMELERİ GEREKİYOR”
Ramazan ayının gelmesini fırsata çeviren esnafların olduğunu aktaran Aziz Kaya her Ramazan ayında aynı tablo ile karşılaşıyoruz diyerek şunları kaydetti: “Vatandaşları artık sıkmayı bırakmaları gerekiyor bana göre, vatandaş evine bir şey alamıyor. Sadece aldığım sarımsağın bile kilosu 20 lira pazara en fazla 150 lira ayırabiliyorum ve her hafta Pazar alışverişi yapmıyorum iki haftada bir anca pazar alışverişi yapabiliyorum. Geçtiğimiz dönemlerde 100 liraya haftalık alışverişi yapıyordum ama şuan öyle bir şey yok salatalığın kilosunu 30 liraya alıyoruz bu yapılmamalı. Her Ramazan ayı geldiğinde tablo aynı ve aynı şeyleri yaşıyoruz hep zamlı ürün yiyiyoruz. Fırsat kollayanlar artık bu fırsatçılıktan vazgeçmeleri gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“YAZIN ORTASINDA FİYATLAR DAHA DA DÜŞECEKTİR”
Ramazan ayının ilk haftasından sonra fiyatların yarı yarıya düşeceğini söyleyen Mahmut Kaçan “ Havaların ısınmasıyla fiyatlar düştü diyebiliriz. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan sel nedeniyle pazarda fiyatlar tırmanışa geçmişti ama şuan fiyatlar daha uygun. Bizlerde esnaf olarak tabi ki işlerimizi yapamıyoruz bizlerde zorlanıyoruz. Fiyatlar yazın gelmesiyle daha da düşecektir. Salatalık, biber, kuru soğan ve çilek fiyatları biraz daha pahalıya kaçıyor onların da yeni mahsulleri çıkarsa onlarda düşecektir. Vatandaşlarımız artık yazın gelmesiyle daha uyguna sebze meyve yiyebilecek.” şeklinde konuştu.
“FİYATLAR O KADAR PAHALI Kİ VATANDAŞ ALAMIYOR”
Ramazan ayının gelmesini fırsata çeviren esnafların fiyatları bir anda yükselttiğini açıklayan Pazar esnafı Yasin Akal “Ramazan arifesinde maalesef fiyatlar çok yüksek diyebiliriz. Salatalık, biber patlıcan o kadar pahalı ki vatandaş alamıyor. Ramazan geldi diye fiyatlar baya pahalı oldu. En basitinden salatalık cacık ve sahurda yenildiği için fırsatçılar salatalığın kilosunu 25-30 liradan satıyor. Bu vatandaş bunu da mı yiyemeyecekse ne yiyecek. Bu durumu bile fırsata çevirenleri kınıyorum ve yaptığı yanlıştan dönmelerini istiyorum. Vatandaşların zaten alım gücü yeterince düştü zaten vatandaşlar bari bu ay içerisinde sebze meyve yiyebilsin.” ifadelerine yer verdi
İngiltere'de meyve sebze kıtlığı nedeniyle tohum satışlarında büyük artış
İngiltere’de bir süredir bazı meyve ve sebzelerin satışları ülkenin büyük süpermarketlerinde sınırlandırılıyor.
Hükümet bunun büyük ölçüde Avrupa ve Afrika’daki kötü hava koşullarına bağlı olduğunu söylüyor.
Aynı zamanda İngiltere ve Hollanda’da yükselen elektrik fiyatları yüzünden seralarda yetiştirilen ürünlerde de azalma olduğu aktarılıyor.
En çok domates, salatalık ve biber stoklarının etkilendiği belirtiliyor.
Buna alternatif olarak çok sayıda kişinin meyve ve sebzelerini kendi yetiştirmeye yöneldiği düşünülüyor.
İngiltere’deki Kraliyet Bahçecilik Topluluğu (RHS) Şubat ayında perakende satış noktalarında tohum satışlarının geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20 oranında arttığını söyledi.
İnternet üzerinden satış yapan Fothergill’s Seeds ise geçen ay satışlarının yaklaşık yüzde 50 oranında arttığını söylüyor.
İngiltere kış aylarında domateslerinin yaklaşık yüzde 95’ini ve marullarının yüzde 90’ını ithal ediyor ve bunların çoğu İspanya ve Kuzey Afrika’dan geliyor.
Ancak bu yil güney İspanya’da yaşanan soğuk hava dalgası ve Fas’ta yoğun yağış ve sel nedeniyle ithal edilen ürünlerde ciddi bir azalma oldu.
Öte yandan olumsuz hava koşulları nedeniyle İngiltere’ye meyve ve sebze taşıyan feribotların seferleri erteleniyor ve iptal ediliyor.
BBC’nin görüştüğü toptancılar ve ithalatçılar, İngiltere’de yerel sebze üretimindeki düşüşün de yaşanan kıtlıkta etkili olduğunu aktarıyor.
Çevre Bakanı George Eustice kıtlığın en fazla dört hafta süreceğini söylerken, bazı uzmanlar Mayıs’a kadar devam edebileceğini öne sürüyor.
İngiltere’nin Dorset ve Somerset bölgelerinde bahçecilik yapan Mike Burks, insanların yoğun bir şekilde kendilerine yöneldiğini anlatıyor:
“Son haftalarda bahçelerimizde sebze tohumu satışları çok yükseldi. Patates, bezelye ve fasülyenin yanı sıra insanlar domates, salatalık, biber ve marul tohumu da alıyor.”
Kompost, tohum tepsileri, çoğaltıcılar ve saksı satışlarında da artış gözlemleniyor, çok sayıda kişinin bahçelerinde veya balkonlarında sebze yetiştirdiği belirtiliyor.
RHS’te Bahçecilik Direktörü Tim Upson, pandeminin başlangıcından bu yana kendi ürünlerini yetiştirenlerin sayısında “hızlı bir yükseliş seyri” olduğunu söylüyor:
“Meyve ve sebze kıtlığına ve insanların yaşam maliyetlerinin artmasına ayak uydurmak için para biriktirmenin farklı yollarını aramasına bir tepki olarak bu seyrin devam etmesini bekliyoruz.”
Hayvancılık da enkaz altında kaldı
Depremin ardından tarım ve hayvancılığın yaygın olduğu Hatay, Adıyaman, Malatya, Maraş gibi illerde çok sayıda hayvan da ya enkaz altında öldü ya da yaralandı. Devlet desteği olarak bir büyükbaş hayvan için 500 lira, küçükbaş hayvanlar için ise 50 lira yem desteği yapıldı. Benzer şekilde arıcılara da 30 gram arı besini desteği yapıldı. Son olarak depremden zarar gören yetiştiricilere, Hasar Tespit Komisyonu tarafından tarafından öldüğü tespit edilen arılı kovan, büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı sayısı kadar canlı hayvan desteği yapılacağı açıklandı ancak henüz yapılmadı.
135 HAYVAN ÖLDÜ
Malatya’nın Akçadağ ilçesinde Ören Mahallesi’nde hayvancılıkla uğraşan İbrahim Budak adlı bir yurttaş “Hayvanlarımızya öldü ya da sakat kaldı. Yem bulamadık, satmak zorunda kaldık. Çok ucuza verdik, zararımız çok büyük. Nasıl geçineceğimizi, bundan sonra ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bir hayvanı ölene de on tane ölene de aynı yem desteği verildi” diye yakındı. “Hayvancılık enkazda kaldı” diyen Budak, “350 TL olmuş etin kilosu. Et fiyatları daha da artacak. Bir litre sütü dahi çocuğa alamayacaksın. Burada çocuklarımıza biz süt bulamıyoruz” diye konuştu.
Malatya’da hayvancılık yapan Kamil Yavuz ise depremde ahırın komple çöktüğünü ve hayvanların enkaz altında kaldığını belirterek “Ahırda 325 küçükbaş, 6 tane de büyükbaş hayvan vardı. Büyükbaşlara bir şey olmadı. Küçükbaş hayvanlardan 135 tanesi telef oldu. Sağ kalan hayvanların da kimi yavru attı, kimi ölü kuzu doğurdu. Kimisinin ayağı kırık, kiminin gözü patlak” dedi. Zararın ne kadar olduğunu bilmediğini söyleyen Yavuz, şöyle devam etti: “200’e yakın hayvanımız kaldı. Hayvan ölümleri devam ediyor. Kimi enfeksiyon kapmış, kimi hasta. Yem desteği hesabımıza yattı, koyun başına 50 TL… Uygun görülen bu. Bir de koyun küpe desteği dediğimiz şey hesabımıza yattı. Ölen hayvan için hayvan verileceği söylendi ama henüz verilen birşey yok. Deprem sonrası et ve süt ürünlerine zam gelebilir. Çünkü Türkiye’de hayvancılık bitti. Hayvanlar para etmiyor. Bundan 3-4 yıl önce bin 800-2 bin liraya kurbanda küçükbaş satıyordum halen öyle. Her şey 10’a katlandı ama bizim satış fiyatları aynı. Tarım ve hayvancılıkta emanet ehline teslim değil. Türkiye’de günbegün tarım ve hayvancılık çöküşü daha da derinleşiyor. Tarım ve hayvancılık ülkesi olmamıza karşın her şey ithale dayanmış. Zararı vahameti büyük.”
TARIM BAKANI’NA TEPKİ
Kayısı ile geçimini sürdüren Arif Kalı da depremde, kurutulmak için toplanan çok sayıda kayısının da enkaz altında kaldığını anlattı. Kalı “Kayısıların gübrelemesi deprem dönemine denk geldi, hem bunlar yapılamadı hem de kayısı malzemeleri gitti, enkaz altında kalan kayısılar oldu. Bu yıl kayısıdan çok verim alınmaz. Onların kaydı alındı ama destek olacak mı belli değil. Tarım bitti, hayvancılık bitti. Temel geçim kaynağımız kayısı. Bunun ekonomiye yeniden kazandırılması gerek” dedi.
Malatya Kürecik’de arıcılık yapan Hüseyin Tezgel ise Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’ye seslenerek “Benim sitemim Tarım Bakanlığı’na. Bir kovan başına bir kilo verse tamam derim. 30 gram vermiş, bu yeter mi?” diye sordu. Tezgel, özetle şunları söyledi:
“Arı salkımdaydı deprem oldu ve 200-250 kovan arım, depremde bayağı hasar gördü. Sigortalı olduğu için sigortayı aradım. Geldiler, ‘Bakımını yap, biz yine geleceğiz’ dediler. Tarım Bakanlığı’ndan bir ricam var. Geçen gün kovan başına bir yıllık olmak üzere 30 gram kek göndermiş. Bizimle dalga mı geçiyor? Kışın bu arıların beslenmesi için kek denilen bu besini yemesi gerek. Bana destek veriyormuş, verme. Ama bana köstek de olma. Kovan başı 30 gram destek mi olur? Benim bankaya ve Tarım Kredi Kooperatifi’ne 250 bin TL borcum var. Bu parayı kim ödeyecek.”