Tarım işletmesi gibi okul
Bursa’da, 1891’de kurulan, Hamidiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri, hem besledikleri tavukların yumurtalarını satıp gelir elde ediyor, hem de ektikleri sebzelerin hasadını yapıyor. Okulda, 102 çeşit ürün yetiştirilip satılıyor. 1 milyon lira ciro yapılan satışlardan, öğrencilerin de 400 ile 1000 lira arasında değişen kazanç sağlayıp harçlıklarını çıkardıklarını söyleyen Müdür Başyardımcısı Nevin Günlemeç Kurutaş
“Önümüzdeki yıl için öngörümüz 10 milyon lira” dedi.
Sultan 2’nci Abdülhamid’in talimatıyla Bursa’da 1891 yılında Hamidiye Ziraat Mektebi adıyla kurulan, Hamidiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde, 45 öğretmen ile 600 öğrenciye eğitim veriliyor. Okulda ‘Yiyecek’, ‘İçecek ve Gastronomi’, ‘Laboratuvar Hizmetleri’, ‘Gıda Teknolojileri’, ‘Hayvan Sağlığı ve Tarım Teknolojileri’ olmak üzere 5 alan bulunuyor. Öğrenciler, bir yandan besledikleri tavukların yumurtalarını satarak gelir elde ediyor, bir yandan da ektikleri sebzelerin hasadını yapıyor. Bu yıl üretime başlanan okulda, kurutulmuş gıda, sirke, salça, tarhana, erişte, yumurta, sebze-meyve, süs bitkisi, çiçek yağı, zeytinyağı ve tıbbi aromatik bitkilerin de aralarında olduğu 102 çeşit ürün yetiştirilip satılıyor. 1 milyon lira ciro yapılan satışlardan, öğrenciler de 400 ile 1000 lira arasında değişen kazanç sağlayıp harçlıklarını çıkarıyor.
ÖĞRENCİLER, YUMURTA ÜRETİMİNDEN GELİR ELDE EDİYOR
Teorik eğitimin yanında uygulamalı eğitime önem veren okul yönetimi, ‘Hayvan Sağlığı’ bölümü öğrencileriyle yumurta üretimi yapıyor. Yaklaşık 3 bin tavuğun beslendiği okulda, her gün elde edilen yaklaşık 2 bin 500 yumurta, hem toptan hem de perakende olarak satılıp döner sermayeye kazanç sağlıyor. Bu şekilde hem okul kazanıyor hem de öğrenciler aile ekonomisine katkı sağlıyor. Teorik eğitimin yanı sıra uygulamalı eğitimle öğrencilerin gelişimine katkı sağlamaya çalıştıklarını belirten Hayvan Yetiştiriciliği ve Sağlığı Alan Şefi Veteriner Hekim Eray Şentürk, “Kümesimizde yaklaşık 3 bin tane tavuğumuz var. Döner sermaye kapsamında elde edilen kara göre öğrencilerimiz de kazanç elde ediyorlar. Yaklaşık 2 bin 500 adet yumurta elde ediyoruz. Burada beslemesinden toplanılmasına, paketlenmesinden sevkiyatına kadar her aşamasında öğrencilerimiz yer alıyor. Gezen tavuk yumurtası piyasada 15’li şekilde satılıyor. 50 lira ile 65 lira bandında değişiklik gösteriyor. Biz burada toptan olarak satıyoruz. Firmaların aldığı sayıya göre fiyatlandırıyoruz. Perakende olarak da satış yapıyoruz. Orta boylar 50 lira, büyük boylar da 65 liradan satılıyor. Fiyatlarımız piyasaya göre bir nebze daha uygun” diye konuştu.
‘350 DÖNÜM ALANDA EKİM FAALİYETLERİMİZ VAR’
Okulda 5 alanda eğitim ve öğretim yaptıklarını belirten Hamidiye Mesleki ve Teknik Lisesi Müdür Başyardımcısı Nevin Günlemeç Kurutaş, “Bu alanlarımızda eğitimlerimiz devam ediyor ama aynı zamanda bizim farklı olarak yaptığımız üretim faaliyetlerimiz var. Tüm alanlarımızın üretim faaliyetleri öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz tarafından gerçekleştiriliyor. Mesela tarım alanında şu an 350 dönüm arazide tam zamanlı ekim faaliyetlerimiz var. Mevsim gereği lahanalarımız, kerevizimiz, rokamız, marulumuz, soğanımız ekili. Tüm sebzeleri ekiyoruz. Aynı zamanda mevsiminde arpa, yulaf ekiyoruz. Ayrıca seralarımızda süs bitkileri ekimi yapıyoruz. Hayvan sağlığı bölümüne baktığımızda kanatlı grubumuzda günlük yaklaşık 2 bin 500 yumurta üretimimiz var. Bursa’nın yerel firmalarının marketlerinde satılan yumurtalarımız var” dedi.�
Tarım işletmesi gibi okul
‘ÖZÜMÜZE DÖNDÜK’
Sanılanın aksine verilen eğitimin sıra dışı olmadığını savunan Kurutaş, “Olması gereken bu. Biz özümüze döndük diyebiliriz. 1891’de kurulurkenki hedefine döndük. Burası, eğitim, aynı zamanda üretim merkezi olarak konumlandırılmış. Bursa’nın merkezinde bir alandı. Biz özümüze döndük, eskiye döndük. Hedefimiz bunu canlandırmak. Yani eğitirken, ülke ekonomisine de destek sağlamak. Bu çocuklar alanında, konumunda, tarlada öğrensinler. Akıllı tahtada tarımı öğrenmesinler. Hem doğayı sevsinler hem işini yaparak yaşayarak öğrensinler istiyoruz. Bu arada da ülke ekonomisine katkı sağlasınlar, üretsinler. Buradaki arazide üretsinler, satsınlar. Hem girişimciliği öğrensinler hem üretimi öğrensinler. Hepsini bir arada sağlamaya çalışıyoruz. Sıra dışı değil, olması gerekeni yapmaya çalışıyoruz” dedi.
‘TARLADAN TABAĞA’
Üretime bu yıl başladıklarına dikkat çeken Kurutaş, “Burası yeni yeni olgunlaşmaya başlayan bir okul. Bu yılki ciromuz 1 milyon lira civarında ancak biz pek çok işi aynı anda yapmaya çalışıyoruz. Tadilat, tamirat, restorasyonu bitirmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda da yeni yeni birtakım üretimlerin içine girmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki yıl için öngörümüz 10 milyon lira civarında bir ciro. Katma değerli ürünler ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Burada yiyecek içecek alanımızla ‘Tarladan Tabağa’ sloganımızla yaptığımız çalışmaları devam ettirmeye çalışıyoruz. Tarlada bir üretim var ama bunu tabağa koyduğunuzda daha bir katma değeri var. Bunu farklı ürünlerle satabildiğinizde çok daha farklı bir katma değeri olacak” diye konuştu.
‘ASGARİ ÜCRETİN 3’TE 1’İ KADAR MAAŞ ALIYORLAR’
Yapılan üretim sayesinde öğrencilerin de para kazandıklarını belirten Kurutaş, “Çocuklarımız aynı zamanda da aile bütçelerine katkı sağlıyorlar. Marul serasında çalışanlar, satışından sonraki kısmından pay alıyorlar ama çalışmaları ölçüsünde. Hem dersini alıyor, bunun için bir para harcamıyor. Satıldığında da kar payı alıyor. Ama az ama çok alıyor. Az çalışan ile çok çalışan öğrenci arasında fark oluyor ama bütün öğrencilerimizi faydalandırmaya çalışıyoruz. 400 lira ile 1000 lira aralığında gelir sağlıyorlar. Son sınıf öğrencilerimiz asgari ücretin 3’te 1’i kadar maaşlarını düzenli olarak alıyor. Öğrencilerimiz kendi okullarında hem üretim yapıyor hem de ülke ekonomisine ciddi katkı sağlıyorlar” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan çiftçi ve tüketicilere müjde
Çiftçilerle ilgili bir müjdeyi paylaşan Erdoğan, ”Bugün tabii çiftçilerimize ve tüketicilerimize bir müjde vermek istiyorum. Bu kapsamda çiftçilerimizin temel ihtiyaçlarının ve girdilerinin başında gelen kimyevi gübre ve karma hayvan yeminde indirim yapıyor, fiyat sabitlemesine gidiyoruz. Yüzde 13’e varan indirim uygulanacak. Aynı şekilde karma yemde de yüzde 5’e varan indirim yapılacak. Gübre ve yem fiyatlarını nisan sonuna kadar sabitliyoruz. Şayet üreticimiz aleyhine bir gelişme olursa bunu da yansıtacağız” diye konuştu.
“Tarım Kredi satış noktalarındaki indirimler bugün itibarıyla başlamıştır”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tarım Kredi’nin toplam 2 bin 170 hizmet noktasında 600 çeşit temel ihtiyaç maddesi ürünün en ucuz fiyatla satışa sunulacağını söyledi. Erdoğan, ”Önümüzdeki yılın ilk yarısında sayılarını 3 bine çıkarmayı hedeflediğimiz Tarım Kredi satış noktalarındaki indirimler bugün itibarıyla başlamıştır” dedi.
Erdoğan, ”Diğer yandan ocak ayının ilk haftası 3 milyon hak sahibine toplamda 13 milyar lira olarak yapılacak Aile Destek Programı ödemelerini yılbaşından önceye çekiyoruz” açıklamasını yaptı.
Topraksız sera için geliştirdikleri otomasyonla tarım lisesinde marul yetiştirdiler
Yazılım uzmanı iki girişimci, topraksız seralar için geliştirdikleri tam otomasyon sistemini, Sivas’ın Suşehri ilçesindeki tarım lisesine ait seraya entegre ederek marul yetiştirdi.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yönetim Bilişim Sistemleri mezunu Erdi Şevran ve Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunu Emre Akçadağ, Kovid-19 salgını sürecinde çalışma saatleri dışında kalan zamanlarda evlerinin bir bölümünü atölyeye çevirerek hidroponik (toprak kullanmadan su içinde mineral besin çözümleri kullanarak bitki yetiştirme yöntemi) seralar için otomasyon sistemi geliştirdi.
Geliştirilen yazılımla desteklenen sistem sayesinde topraksız seralarda, iklimlendirme ve sulama gibi birçok işlem uzaktan kumanda edilebiliyor.
– Suşehri’ndeki serada deneme üretimi yapıldı
İstanbul’da bir firmada uzman yazılımcı olarak görev yapan Erdi Şevran, AA muhabirine, salgın sürecinde işinden kalan boş zamanlarda arkadaşı Emre Akçadağ ile tarım alanında araştırmalar yaptığını söyledi.
Topraksız tarımda otomatik sistemin Türkiye’de fazlaca kullanılmadığını gördüğünü anlatan Şevran, “Otomasyonla yapılan yöntemler de hep yurt dışından alınıyordu. Yurt dışından alınan yazılım sistemini, arkadaşımla yapabileceğimize inandık.” dedi.
Şevran, çalışmalarda evini atölye gibi kullandığını belirterek, “Çok farklı deneme yanılma yöntemiyle 2 yılın sonunda bir noktaya geldik. Evimizde kendi ürünlerimizi otomasyon sistemiyle geliştirebildiğimizi gördük. Bu noktada artık kendi sistemimizi dışarıda insanlara gösterebileceğimiz daha büyük bir alanda deneme şansımız var mı şeklinde bir araştırmaya koyulduk.” ifadelerini kullandı.
Şevran, hazırladıkları otomasyon sistemini denemek için bir seraya ihtiyaç duyduklarını ve bu taleplerine Suşehri Sezai Karakoç Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin (Suşehri Tarım Lisesi) olumlu cevap verdiğini anlattı.
Altyapı çalışmalarına başladıklarını ve okul serasına sistemi kurduklarını dile getiren Şevran, “İşbirliği modeliyle hidroponik sera kurduk. Bu serayı geliştirdiğimiz otomasyon sistemiyle birleştirerek ürün yetiştirmeye başladık.” diye konuştu.
– “Hedefimiz yerli yazılım hizmeti sunarak çiftçilerin kullanımına açmak”
Şevran, otomasyon sistemi hakkında şu bilgileri verdi:
“Sistem dozajlama ve iklimlendirmeyi otomatik olarak yapıyor. Otomasyon sistemimiz aynı zamanda bulut sistemiyle yönetiliyor. İnternete bağlı olunan dünyanın herhangi bir yerinden anlık verileri takip edip, sistemin manuel ya da otomatik çalışmasını sağlıyoruz. Seradaki elektronik her şeyi sistem üzerinden kontrol edebiliyoruz. Kışın geceleri sıcaklık düştüğü zaman kalorifer sistemini devreye alabiliyoruz. Birden fazla pompayı sisteme bağlayabiliyoruz. Çok gelişmiş, çok modern eski yöntemlerin dışında yeni bir sistem. Proje hala AR-GE aşamasında. Sadece küçük seralarda değil, her türlü seraya uyarlanabilir bir model tasarladık. Hedefimiz, Türkiye’de hidroponik (topraksız) üretim yapan her serada bu otomasyon sistemini yerli yazılım hizmeti sunarak çiftçilerin kullanımına açmak.”
– Serada yılda 8 hasat yapılabilecek
İthal otomasyon sistemlerinin maliyetli olduğunu, geliştirdikleri sistemin ise daha ekonomik olacağını aktaran Şevran, otomasyon sitemini kurdukları serada ürettikleri marulların hasat aşamasına geldiğini bildirdi.
Şevran, kurdukları seradan sistem sayesinde yılda 8 hasat yapılabileceğini de söyleyerek, “Yetiştirdiğimiz ürünleri görenler hayret ediyor. Ürünlerimizin hepsi çok sağlıklı bu da bizim için ayrıca mutluluk verici. Ürünler lise aracılığıyla satışa sunulacak.” ifadelerini kullandı.
Çin Tarım Bilimleri Akademisi, Fao ile Anlaşma İmzaladı
BEİJİNG, 26 Aralık (Xinhua) — Çin Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bünyesindeki ulusal bir tarım araştırma kuruluşu olan Çin Tarım Bilimleri Akademisi (CAAS), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile İnovasyon Platformu Anlaşması imzaladı.
BEİJİNG, 26 Aralık (Xinhua) — Çin Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bünyesindeki ulusal bir tarım araştırma kuruluşu olan Çin Tarım Bilimleri Akademisi (CAAS), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile İnovasyon Platformu Anlaşması imzaladı.
CAAS’a göre, anlaşmayla tarım araştırmaları ile bilim ve teknolojideki yeniliklerin artırılmasının yanı sıra tarım ve gıda sistemlerinin dönüşümü ve gelişiminin desteklenmesi amaçlanıyor.
CAAS Başkanı Wu Kongming, akademinin bilimsel ve teknolojik yenilikleri küresel perspektiften planlama ve destekleme ilkesine bağlı olduğunu, ayrıca bilimsel ve teknolojik kaynakların iki yönlü etkileşimi yoluyla ulusal gıda güvenliğini artırdığını söyledi.
Wu, küresel gıda ve tarım alanındaki kalkınma için Çin’in daha fazla bilgelik ve çözüm sunmasını istedi.
FAO’nun Çin Temsilcisi Carlos Watson, FAO’nun uluslararası tarım işbirliği konusunda CAAS ile ortaklığını överek, ortaklığın, FAO-CAAS İnovasyon Platformu Anlaşması’nın imzalanmasıyla daha da güçleneceğini ifade etti.
Watson, FAO’nun BM Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’ni desteklemek amacıyla tarım ve gıda sistemlerini dönüştürmek için CAAS ile işbirliğini ilerletmeye devam edeceğini söyledi.
Organik tarım ve permakültür, konvansiyonel tarıma alternatif sunuyor
Prof. Dr. Ruhsar Yanmaz:
– “Organik tarım, yapay kimyasal girdiler yerine doğal sistem içindeki mekanizmalardan yararlanarak kabul edilebilir düzeyde bir üretimi ve üretimde verim yüksekliği yerine ürünün sağlık değerinin yüksekliğini ön planda tutan bir uygulamadır” – Permatürk Yönetim Kurulu Başkanı Taner Aksel:
– “Permakültür, kullandığımız kaynakları sürdürülebilir bir şekilde devam ettirebilmek, yok ettiğimizden ve tükettiğimizden daha fazla üretebilmek için var. O nedenle aslında doğadaki süreçleri, ekosistem işleyişlerini anlayarak onlarla birlikte tüm hayata daha bolluk ve bereket oluşturacak şekilde çözümler sunuyor”
26 Aralık 2022 Pazartesi 11:06 Güncel
İSTANBUL – BİRİZ ÖZBAKIR – Pestisit gibi kimyasal maddelerin yoğun olarak kullanıldığı, yüksek miktarda enerji tüketen ve çok büyük araziler gerektiren konvansiyonel tarım tekniklerine alternatifler arasında organik tarım ve permakültür öne çıkıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayımlanan “Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu 2022” raporuna göre dünyada 702 ila 828 milyon insan 2021’de gıda güvencesizliği ile yani açlıkla karşı karşıya. Bu rakam dünya nüfusunun yaklaşık 10’da 1’ine tekabül ediyor.
Artan nüfus, daha fazla enerji ihtiyacı ve ekilip biçilen arazilerin yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlanması gibi olumsuzlukları beraberinde getirirken, üreticiler daha düşük maliyetle daha fazla tarımsal ürün elde etmenin yollarını arıyor. Ancak düşük maliyet arayışı, konvansiyonel tarımda ilaç ve kimyasal kullanımına neden oluyor. İlaç ve kimyasal kullanılmayan organik tarım ve permakültür ise konvansiyonel tarıma alternatif sunuyor.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünden emekli olan Prof. Dr. Ruhsar Yanmaz, AA muhabirine, organik tarımı, çevreyle dost, insan, hayvan ve bitki refahını esas alan, üretimde yapay kimyasalların kullanılmadığı, tüm üretim aşamalarının belirlenen kurallara göre yapılıp yapılmadığının kontrol edildiği ve sertifikalandırıldığı bir tarım şekli olarak tanımladı.
Yanmaz, organik tarımın yapay kimyasal girdiler yerine doğal sistem içindeki mekanizmalardan yararlanarak kabul edilebilir düzeyde bir üretimi ve üretimde verim yüksekliği yerine ürünün sağlık değerinin yüksekliğini ön planda tutan bir uygulama olduğunu söyledi.
Türkiye’nin organik tarımda üretim kapasitesi açısından dünyada 18’inci sırada olduğunu belirten Yanmaz, “Dünyada organik tarım alanı 37 milyon hektar civarındadır. En fazla alan, sırasıyla Okyanusya, Avrupa, Güney Amerika, Asya’dadır. Türkiye topraklarının yüzde 1,4’ü organik tarıma ayrılmıştır.” diye konuştu.
Mutlaka sertifikalı olmalı
Üretim miktarı ve alanı bakımından organik tarımda Doğu Anadolu Bölgesi’nin ilk sırada olduğu, ardından Ege, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinin geldiği bilgisini paylaşan Yanmaz, organik tarıma uygun olan alan ve biyoçeşitlilik zenginliğinin Türkiye açısından avantaj olduğunu kaydetti.
Organik tarım yapabilmek için uyulması gereken bazı kurallar olduğunu bildiren Yanmaz, şunları söyledi:
“Ticari organik tarım yapmak için daha önce en az 3 sene konvansiyonel yolla üretim yapılmamış, ana yollardan en az 5 kilometre uzakta olan ve çevresinde konvansiyonel yetiştiricilik yapılmayan alanlar tercih edilmelidir. Ticari organik tarım yapacakların üretimi kontrol edecek bir kontrol ve sertifikasyon kuruluşu ile anlaşmaları, üretim kayıtlarını tutmayı ve bu kayıtları ve işletmeyi kontrolörlere göstermeyi kabul etmeleri gerekir. Yine ticari üretim yapacaklar üretimde girdi olarak GDO’lu ürünleri kullanamazlar. Yapay kimyasal gübre, ilaç ve büyüme düzenleyicileri kullanamazlar. Organik ürünler mutlaka sertifikalı olmalıdır.”
Organik tarımla yetiştirilen ürünlerdeki besin değeri konusunda yapılan çalışmalardan farklı sonuçlar alınsa da üretim sırasında yapay kimyasalların kullanılmaması, kalıntı riskinin düşük olması sayesinde bu ürünlerin sağlık değerlerinin yüksek olduğunu işaret eden Yanmaz, “Ayrıca kişi tükettiği ürünün çevreye dost bir şekilde üretildiğini bilerek, çevre kirliliğine bu ürünün yetiştirilmesi ile katkıda bulunmadığını hissederek manevi haz duyar. Bu da insanın ruhsal sağlığı açısından fayda sağlar.” dedi.
Yanmaz, organik tarımda dayanıklılığı fazla olan ürünlerin tercih edildiğinin, bununla birlikte her ürünün organik olarak yetiştirilebileceğinin altını çizdi.
Permakültür doğayla ahenk içinde sürdürülebilir bir yaşam anlayışı ve tasarımıdır
Alternatif tarım yöntemlerinden permakültür ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Permatürk Yönetim Kurulu Başkanı Taner Aksel, “Permakültür çok uzun yıllar doğada yaşamış kadim toplulukların bilgilerini içeriyor ve aslında isminden de anlaşılabilir. ‘Permaculture’dan geliyor, permanent kalıcı veya sürdürülebilir, culture da insanlık kültürü ve tarım sistemi anlamında.” diye konuştu.
Toprağın, içerisinde bakteriler, mantarlar, nematotlar, afidler gibi türlü böceklerin de yer aldığı canlı bir mikroorganizma olmasından kaynaklı, dünyadaki en karmaşık sistemlerden biri olduğu görüşünü paylaşan Aksel, “Permakültür kullandığımız kaynakları sürdürülebilir bir şekilde devam ettirebilmek, yok ettiğimizden ve tükettiğimizden daha fazla üretebilmek için var. O nedenle aslında doğadaki süreçleri, ekosistem işleyişlerini anlayarak onlarla birlikte tüm hayata daha bolluk ve bereket oluşturacak şekilde çözümler sunuyor.” ifadelerini kullandı.
Permakültürün, hiçbir tarım ilacı kullanılmayan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya katkısı bulunan bir yöntem olduğuna değinen Aksel, şöyle devam etti:
“Toprakta çapalama yapmazsın, ilaçlama yapmazsın, bakımı çok daha azdır, o yüzden maliyetler düşer. Daha az emekle daha fazla ve şifalı, besin değeri yüksek ve gelir potansiyeli de daha yüksek ürünler elde etmeye başlarsın. Toprak üzerinde, doğa canlanmaya başladığı zaman bitkilerin çok önemli bir işi var. Fotosentez yapıyorlar ve havadan karbonu alıp bünyelerinde ve toprak içinde karbon depolanmaya başlıyor. O nedenle aslında iklim değişikliğine neden olan insani aktivitelerle fazladan salınmış olan karbondioksiti de biz toprağa ve bitki bünyelerine gömerek çok önemli bir ekosistem hizmeti sunuyoruz ve iklim değişikliği etkilerini de azaltabiliyoruz.”
Doğaya karşı değil, doğayla birlikte
Son 30- 40 yıl içerisinde hem Türkiye’de hem dünyada canlı üst toprağın üçte birinden fazlasının kaybedildiğini hatırlatan Aksel, bu nedenle yereldeki ekosistem işleyişlerini canlandıracak ama aynı zamanda insanlara da fayda sağlayacak, kuraklığa dayanıklı, fazla su ihtiyacı olmayan ve yerel endemik türleri kullanarak toprağın içerisinde organik madde miktarını artırıp toprağı canlandıracak kişiselleştirilmiş çözümler üretilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
İnsan faaliyetlerinin doğaya etkilerinin artık yadsınamaz bir hale geldiğini vurgulayan Aksel, “O kadar hızlı bir değişim var ki bir an önce bunun fark edilip, insanlığın doğaya karşı olduğu değil, doğayı yok ettiği değil, doğayla birlikte olduğu bir yaşam anlayışının kotarılabilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Tarım ve Orman Müdürlüğü'nde hizmet içi eğitim
Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmetinde bulunan Ürgüp, Avanos, Hacıbektaş, Kozaklı Ziraat Odaları Tarım Danışmanları ile İl ve İlçe Müdürlüklerinde Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmetlerinde çalışan personele yönelik hizmet içi eğitim düzenlendi. Eğitim sonunda katılım belgeleri İl Müdürü Özgür MEMİŞ tarafından takdim edildi.
Çeşme’ye su müjdesi
En gözde tatil destinasyonlarından biri olan Çeşme’nin içme suyu problemini kökünden çözmek için başlatılan projede adım adım sona yaklaşılıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, tarımda modern sulamayı yaygınlaştırmak, tarım arazilerinden en yüksek faydayı sağlamak, musluklara sağlıklı su ulaştırmak ve taşkın risklerine karşı korumak için çalışırken, suyun her damlasına sahip çıkıyor.
BARAJLAR SU TUTTU
Çeşme’de, Karareis ve Salman Barajı’nın suyunu turizm merkezine getirecek isale hattında çalışmalar tamamlandı. Yaklaşık 34 km’lik isale hattı inşaatı bitti. Yılda 3,74 milyon metreküp içme ve kullanma suyu temin edecek Karareis ve Salman Barajları su tutmuştu. Biriken suyu ilçe merkezine ulaştıracak 33,668 metrelik isale hattı 2022 yılı sona ermeden tamamlandı. Hat üzerinde 55 adet sanat yapısı inşa edildi. Dev proje son aşamada. Proje kapsamında 1 adet 500 metreküplük, 2 adet 1000 metreküplük depo inşa edilecek. 2 terfi istasyonu ile 24 bin metreküp/gün kapasiteli arıtma tesisleri 2023 içinde tamamlanacak. Hedef 2024’te Çeşme’de musluklardan Karareis ve Salman Barajı’nın suyunu akıtabilmek.
ASIRLIK SORUN ÇÖZÜLÜYOR
PROJE tamamlandığında Çeşme’ye Karareis Barajı’ndan yılda 2,84 milyon metreküp, Salman Barajı’ndan ise 900 bin metreküp olmak üzere toplam 3,74 milyon metreküp içme suyu verilecek. Çalışmalar tamamlanınca, Çeşme Yarımadası’nın asırlık su sıkıntısı kökünden çözülmüş olacak.
Tıpkı çay gibi Rize'de yetişiyor, tüm Türkiye tüketiyor
Rize’nin Derepazarı ilçesinde yetişen ve ismini yetiştiği ilçeden alan Derepazarı Mandalinası tadı ve aroması ile büyük ilgi görüyorKaradeniz Sahil Yolu kenarında kurulan tezgahlarda satışı yapılan Derepazarı Mandalinası Türkiye’nin çeşitli yerlerine ve yurtdışına giden insanlar tarafından rağbet götürüyor.
Rize’nin Derepazarı ilçesinde yetişen ve ismini yetiştiği ilçeden alan Derepazarı Mandalinası tadı ve aroması ile büyük ilgi görüyor
Karadeniz Sahil Yolu kenarında kurulan tezgahlarda satışı yapılan Derepazarı Mandalinası Türkiye’nin çeşitli yerlerine ve yurtdışına giden insanlar tarafından rağbet götürüyor. Yol kenarında tezgahları gören vatandaşlar satın aldıkları mandalinaları Türkiye’nin farklı illerine götürüyor. Ününe ün katan Derepazarı Mandalinasının 1 kilogramı ise bu yıl 10 TL’den satılıyor.
“Diğer mandalinalar Derepazarı’nın mandalinasının yerini tutmuyor”
Başka bölgedeki mandalinaların Derepazarı Mandalinasının yerini tutamadığını ifade eden mandalina satıcısı Adem Çubuk, “Mandalinamız bu sene çok güzel ve verimli oldu bundan dolayı memnunuz. Mandalinamızın kilosunu 10 TL’ye satıyorum. Mandalinada çok aşırı bir rağbet görünüyor çünkü Derepazarı Mandalinası gibisi yoktur. Tamamen doğal ürettiğimiz için rağbet görüyor. Bizde hurmada var ama tabi mandalina ve portakal daha çok satılıyor. 15-20 gün sonra mandalina yerine portakal daha çok verim yapacaktır. Ben şunu tavsiye ediyorum, Derepazarı mandalinasından sakın vazgeçmeyin. Rize’nin Salarha, Güneysu ilçelerinin ve Of’un mandalinası bizim Derepazarı’nın mandalinasının yerini tutamıyor. Bunun birinci nedeni Derepazarı’nın sıcak ve güzel yağmurlu ve ılık olduğu için buranın mandalinası daha tatlı oluyor. Samsun’dan birisi geliyor kasa kasa mandalina alıyor. Of’tan niye almıyorsunuz diyoruz, o da ‘Derepazarı mandalinası gibisi yoktur’ diyor” ifadelerini kullandı.
“Mandalinamız yurtdışından da talep görüyor”
Derepazarı mandalinasının yurtdışından da talep gördüğünü söyleyen Çubuk, “Yurt dışından 5 ton mandalina istediler bizden ama biz vermedik çünkü bizim mandalinayı alıp satmamız lazım. Ben onu alıp ona satarsam üretim çok fazla olmadığı için burada satacak mandalina bulamayız. Mandalinamız yurtdışından da talep görüyor. Bizden istiyorlar ama biz veremiyoruz. Bazı yerlerde mandalinalar var o mandalina bizim mandalinayı tutmuyor. Bizim burada mandalina yersin seni güzel doyurur ama başka bir ülkeden gelen mandalinalardan yediğin zaman ilaçlı ve hormonlu olduğundan güzel olmuyor ama bizim burası doğal olduğu için güzel oluyor” şeklinde konuştu.
Derepazarı mandalinasının aromasının diğer bölgelere göre daha güzel olduğunu belirten Hasan Turgut, “Bu sene mandalina çok güzel. Derepazarı bölgesinin mandalinası zaten çok güzel oluyor. Türkiye’ye giden bütün mandalina fidanları zaten Rize’den gidiyor. Mandalinanın aroması sadece Rize’ye özgü. Biz de gezmeye gidiyoruz. Geçerken alalım dedik. Uzun seheyatlara çıktığımda mandalinasız yapamıyoruz” dedi.
Muş'ta kaz yetiştiriciliği desteklemelerle artıyor
Kaz varlığı bakımından Türkiye’de 3. sırada yer alan Muş’ta yetiştiriciler, besledikleri kazları yurdun dört bir yanına gönderiyor.
Verimli arazileri ve otlaklarıyla tarımsal üretimin, büyük ve küçükbaş hayvancılığın önemli merkezlerinden Muş, kaz yetiştiriciliğinde de ilerlemeye devam ediyor.
Desteklemelerle kaz varlığının arttığı kentte, kaz yetiştiriciliği yöre halkının en önemli gelir kaynakları arasında yer alıyor.
Kent merkezi ve ilçelerde devlet desteğinden yararlanan yetiştiriciler, kurdukları çiftliklerde özenle büyüttükleri kazları sipariş üzerine birçok şehre gönderiyor.
“Kaz varlığında 3. sırada yer alıyoruz”
Muş Tarım ve Orman Müdürü Mehmet Gün, Muş’un bitkisel ve hayvansal potansiyeli yüksek olan iller arasında yer aldığını söyledi.
Muş’ta kaz yetiştiriciliği desteklemelerle artıyor
Kümes hayvanları konusunda da iyi bir yerde olduklarını ifade eden Gün, şöyle konuştu:
“Hayvancılıkta özellikle kaz yetiştiriciliği önemli yer tutuyor. Kaz üretiminde ülkemizin yüzde 7’lik bir kısmını karşılıyoruz. Kaz varlığı bakımından ülkemizde 3. sırada yer alıyoruz. Birinci sırada Kars ikinci sırada ise Ardahan var. Yaklaşık 150 aile tarafından kaz yetiştiriciliği yapılıyor. Yetiştiricilere makine, ekipman ve kümes yapımı konularında destek veriyoruz. Şu anda 102 bin 458 kaz varlığımız bulunmaktadır. Yetiştirilen kazlar birçok ile gönderiliyor. Bulanık ilçemiz kaz yetiştiriciliğinin en yoğun yapıldığı yer. Göletleri, dere yatakları ve Murat Nehri’nin bazı kolları ile kentimiz kaz yetiştiriciliğine çok uygun. Muş’taki kazların eti lezzetli olduğu için tüketiciler tarafından tercih ediliyor.”
“Kuluçka makineleri kullanmıyoruz”
Bulanık ilçesine bağlı Adıvar köyünde kaz yetiştiriciliği yapan Abdulrezzak Uğurlu da köyde organik kaz yetiştiriciliği yapıldığını belirtti.
Çoğu ailenin tek geçim kaynağının kaz yetiştiriciliği olduğunu anlatan Uğurlu, “Kuluçka makineleri kullanmıyoruz. Bölgemizin kazları doğal ortamda yetiştiği için eti daha lezzetli oluyor. Kazlar nehir ve derelerde besleniyor. Özellikle batı illerinden kaz etine çok talep var.” diye konuştu.
Kaz yetiştiricisi Hakan Oğan da “8 yıldır kaz yetiştiriciliği yapıyorum. Kazlar dere ve çayırda beslendiği için eti daha lezzetli oluyor. Kazın etine tadını veren yağıdır. Kazın yağlandırılması gerekiyor. Burada kazlara geleneksel yöntemlerle bakılır.” dedi.