23.05.2022 TARIM VE HAYVANCILIK HABERLERİ

Kadın dayanışması fabrika kurdurdu

Mardin’deki mülteci kadınların içler acısı hali, yerel halkın işsizlik sorunu teşvik etti, yaşananlara duyarsız kalamayanların çalışmalarıyla ‘Topraktan Tabağa Kooperatifi’ kuruldu. Onlarca kadının ürettiği sabunlar ve bölgedeki çiftçiden alınanlarla üretilen gıda ürünleri e-ticaret sayesinde 81 ilde alıcı buluyor.

Bu yıl açılacak sabun fabrikası ve restoranla bölgeye ve istihdama katkı daha da artacak.

Mardinliler, Suriye’de yaşanan savaşın en yakın görgü tanığı oldu. Kimileri eşlerini savaşta kaybetti, çocukları için güvenli bir yuva aradı, kimileri ömrünü geçirdiği topraklardan tek bir çanta ile Türkiye’ye geldi. Bugün gelinen durum şu ki; mülteciler artık bu şehrin bir parçası. Binlerce farklı yaşam hikayesini gören ve ‘bir şeyler yapmalıyız’ diyenler bir araya geldi, 2018’de ‘Topraktan Tabağa Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ni kurdu. Mültecilerin maddi sorunlarının yanında hayata yeniden tutunmaları için çalışan kooperatif üyeleri, iş bulamayan yerli halk için de umut kapısı oldu. Hatta pandemi döneminde ürünlerini satamayan çiftçiler de yine bu kooperatifin kapısını çaldı. Dayanışmanın gücü kendini gösterdi ve Topraktan Tabağa Kooperatifi’nde işler hızla büyüdü.

TARIMLA BAŞLADILAR

Kooperatifin doğuşunu ve yeni dönem planlarını Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Dökmen’den dinledik. Ailesi Mardin’de 20 yıllık bir işletme sahibi olan Dökmen, lise yıllarının bölgede geçtiğini söyledi. 2011’de Suriye’de yaşananlar sonrası gelen mülteci göçünü bizzat gözlemleyen Dökmen, çıkış noktalarının da bu kadınlar olduğunu dile getirdi.

Kadın dayanışması fabrika kurdurdu
Dezavantajlı yerli kadınların ve Suriyeli mülteci kadınların ekonomik bağımsızlıklarını ellerinde tutabilmeleri için çalışmalara başladıklarını belirten Dökmen, “Henüz kooperatif kurulmadan, 2017’de yola çıkarken dedik ki; insanlara en iyi bildiği işi yapma fırsatı verelim. Suriyeli kadınlar için de bu tarımdı. Mezopotamya’nın en eski buğday tohumlarından olan Sorgül’ün çoğalması için, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü destekleriyle ‘Yaşayan Toprak Yerel Tohum’ projesini başlattık. Sürdürülebilir gıda ve mülteci entegrasyonunu sağladık. Ayrıca bu süreçte Suriyeli kadınlardan da çok şey öğrendik. Mesela 80 yaşında teyzemiz, ilaçlamaya gerek kalmadan doğal yollarla böceklerden kurtulmamızı sağladı. Paylaşılan bilgi ve desteklerle proje başarılı oldu” diye konuştu.

Dünya gıda fiyatları Temmuz 2011’den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı

T Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), dünya gıda fiyatlarının Temmuz 2011’den bu yana en yüksek seviyesine ulaştığını bildirdi.

FAO’dan yapılan açıklamaya göre, gıda Emtia sepetinin uluslararası fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen Örgütün Gıda Fiyat Endeksi, ekimde eylüle göre yüzde 3,9 artarak ortalama 133,2 puana ulaştı. Dünya Gıda Fiyatları barometresi Temmuz 2011’den bu yana en yüksek noktaya çıkarak yeni bir zirve yaptı. FAO Tahıl Fiyat Endeksi de aynı dönemde yüzde 3,2 arttı. Dünya buğday fiyatları, Kanada, Rusya ve ABD de dahil büyük ihracatçılarda azalan hasatların küresel arzı daraltması nedeniyle yüzde 5 yükseldi. Diğer tüm temel tahılların uluslararası fiyatlarında da aylık bazda yükseliş görüldü.

Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi de yüzde 9,6 artarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Bu durum, palmiye, soya, ayçiçeği ve kolza yağındaki güçlü fiyat artışlarından kaynaklandı. Palmiye yağı fiyatları, Malezya’da halen süren göçmen iş gücü kıtlığı nedeniyle üretimin azalmasına ilişkin süregelen endişelerle arttı. Süt Ürünleri Fiyat Endeksi, alıcıların stok oluşturmak için tedarik sağlama çabaları arasında tereyağı, yağsız süt tozu ve tam yağlı süt tozu için genel olarak daha güçlü olan ithalat talebinden etkilenerek eylül ayına göre ekimde 2,6 puan arttı. Buna karşılık, ana üretici ülkelerden sağlanan tedarikler küresel ithalat talebini karşılamaya yeterli olduğundan, peynir fiyatları büyük ölçüde sabit kaldı.

Et Fiyat Endeksi, eylülde revize edilen değerinden yüzde 0,7 gerileyerek peş peşe üçüncü ay düşüş eğilimini sürdürdü. Domuz etinde Çin’den gelen alımların azalması, sığır etindeyse Brezilya’dan tedarik edilen etlerin fiyatlarındaki keskin düşüşler bu iki ürünün fiyatlarının gerilemesine neden oldu. Buna karşılık, kümes hayvanları ve küçükbaş eti fiyatları, yüksek küresel talep ve düşük üretim artışı beklentileriyle desteklenerek yükseldi. Şeker Fiyat Endeksi de eylül ayına göre ekimde yüzde 1,8 gerileyerek, art arda 6 aylık artışın ardından ilk düşüşünü kaydetti. Düşüş, temel olarak sınırlı küresel ithalat talebinin, Hindistan ve Tayland’dan ihraç edilebilir büyük arz beklentilerinin ve Brezilya realinin ABD Doları karşısında zayıflamasının bir sonucu olarak ortaya çıktı.

BU YIL TAHIL ÜRETİMİ REKOR KIRDI AMA STOKLAR DÜŞMEYE BAŞLADI

FAO’nun Tahıl Arz ve Talep Özeti’ndeki yeni tahminlere göre, 2021’de dünya tahıl üretimi beklenmedik bir biçimde rekor düzeyde gerçekleşmesine rağmen küresel tahıl stokları 2021/22 döneminde daralmaya doğru gitti. 2021’de dünya tahıl üretimi tahmini, büyük ölçüde İran, Türkiye ve ABD’deki buğday üretimi tahminlerinde yapılan kesintiler nedeniyle ekim ayındaki önceki rapordan bu yana 6,7 ??milyon ton düşüşle 2 milyar 793 milyon tona sabitlendi. Buna karşılık, küresel iri taneli tahıl üretimi yukarı yönlü revize edildi. Mısır üretimindeki yukarı yönlü revizyon, Brezilya ve Hindistan’da önceden beklenenden daha iyi olan rekolteler ve bazı Batı Afrika ülkelerindeki iyileşen beklentilerden kaynaklandı. Geçen yılla karşılaştırıldığında, küresel tahıl üretiminin artması ve yeni bir rekor seviyeye ulaşması bekleniyor.

Dünya tahıl stoklarının 2022’de mevsimlerin sonunda açılış seviyelerinin yüzde 0,8 altına düşerek 819 milyon tona gerileyeceği tahmin ediliyor. Bunu takiben, dünya hububat stokları/kullanım oranının 2020/21’de yüzde 29,4’ten 2021/22’de yüzde 28,5’e düşmesi bekleniyor.
Ekimde buğday ve pirincin önceden tahmin edilenden daha güçlü küresel ticaretinin ardından, dünya hububat ticaretinin 2020/21 seviyesine göre yüzde 0,3 artarak 2021/22’de 478 milyon tona yükselmesi ve yeni bir rekora ulaşması öngörülüyor.

BM Gıda ve Tarım Örgütü'nden "dijital tarım stratejisi"ne destek

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sonrasında tüm dünyanın bir anda çok hızlı bir şekilde dijitalleştiğini belirterek, “Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türkiye genelinde bir ‘dijital tarım stratejisi’ hazırlamış durumdayız.” dedi.

Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık, AA muhabirine, FAO olarak Türkiye’de çok sayıda ve farklı alanlarda projeler yürüttüklerini söyledi. Proje içeriklerinin bitkisel ve hayvansal üretimin artırılması, iklim değişikliğiyle mücadele, iklim değişikliğine uyumlu akıllı Tarım tekniklerinin çiftçiye ulaştırılması şeklinde sıralanabileceğini belirten Selışık, “Özellikle kadınlar tarafından yönetilen kooperatiflerin güçlendirilmesine destek veriyoruz. Yeni kooperatifler kuruyoruz ya da mevcut kooperatifleri güçlendiriyoruz. Tüm projelerimizde kadınlar öncelikli ana faydalanıcıdır. FAO olarak temel kuralımız kadınları daha güçlü kılmaktır.” diye konuştu.

Tarımda kadının rolünün çok önemli olduğunu anlatan Selışık, şunları söyledi:
“Kadının aileye olan katkısının yanında tarlada nasıl çalıştığını da biliyoruz. Bunların hepsini değerlendirerek kadının erkeklerle aynı bilgiden, aynı kaynaklardan faydalanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Yürüttüğümüz projelerde bugüne kadar yaklaşık 5 bin kadına ulaştık. Sadece Suriye programı içerisinde yürüttüğümüz projede kooperatif bazında 650 kadın çiftçi faydalandı.” Selışık, çiftçilerin doğru bilgiyle donanmasını, doğru tarım tekniklerini uygulayarak tarlasında ya da hayvan işletmesinde maksimum verimi elde etmesini ve ürettiği ürünü de pazara ulaştırabilmesini amaçladıklarını dile getirdi.

FAO’dan dikkat çeken yağ öngörüsü

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), savaştan ötürü azalan tarım üretiminin ithalatçı olan ülkelerde gıda riski oluşturacağını belirterek, yakın dönemde ayçiçek yağına alternatif olarak soya, hurma ve kolza tohumu yağlarına yönelebileceğini işaret etti.

Rusya ve Ukrayna, küresel gıda üretimi ve tedariğinde önemli bir rol oynuyorlar. Rusya dünyanın en büyük buğday ihracatçısıyken Ukrayna ise beşinci büyük ihracatçısı konumunda. Birlikte, dünya arpa arzının yüzde 19’unu, buğdayın yüzde 14’ünü ve mısırın yüzde 4’ünü sağlayarak küresel tahıl ihracatının üçte birinden fazlasını oluşturuyorlar. Aynı zamanda kolza tohumu tedarikçisi konumundalar ve dünya ayçiçek yağı ihracat pazarının yüzde 52’sini oluşturmaktadırlar. Rusya’nın lider üretici olduğu küresel gübre arzı da oldukça yoğunlaştı.

Rusya-Ukrayna çatışması temelinde yeni küresel gıda güvenliği senaryoları ithalatçı ülkeleri zorlayacak. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Direktörü QU Dongyu, Rusya ile Ukrayna savaşının tahıl üretiminde oluşan risklerle dünyanın bu konuda sıkıntı yaşayabileceğini bildirdi. Dongyu, “Ayçiçek yağı ve diğer alternatif yağlar için ihracat beklentileri de belirsizliğini koruyor. Hindistan, Avrupa Birliği, Çin, İran ve Türkiye de dahil olmak üzere büyük ayçiçek yağı ithalatçıları, hurma, soya ve kolza tohumu yağları üzerinde yayılma etkisi oluşturabilecek, başka tedarikçiler veya diğer bitkisel yağlar bulmak zorunda kalacaklar” ifadelerini kullandı.

Dongyu, son iki yılda COVID-19 pandemisinin, küresel gıda güvenliği bakımından dikkate alınması gereken birçok zorluğu ortaya çıkardığını, Rusya ve Ukrayna’da yaşananların da başka bir önemli zorluğu beraberinde getirdiğinin altını çizdi.

“ÇATIŞMA, GIDA GÜVENSİZLİĞİNİN ARTMASINA NEDEN OLABİLİR”

Tahıl ve yağlı tohum üretiminde tedarik zinciri ve lojistikte Ukrayna ve Rusya kaynaklı aksamalar ve Rusya’nın ihracatına getirilen kısıtlamalar gıda güvenliği açısından önemli etkilere yol açacağını belirten Dongyu, “Bu, özellikle buğday arzının yüzde 30’u veya daha fazlası için Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı elli ülke için geçerlidir. Birçoğu en az gelişmiş ülkeler veya Kuzey Afrika, Asya ve Yakın Doğu’daki düşük gelirli, gıda açığı olan ülkelerdir. Birçok Avrupa ve Orta Asya ülkesi, gübre arzının yüzde 50’sinden fazlası için Rusya pazarına bağlılar ve oradaki kıtlık gelecek yıla kadar uzayabilir.

TÜRKİYE BUĞDAYDA SIKINTI YAŞAR MI?

Dünyada buğday konusunda endişeler artarken sektör temsilcileri Türkiye’nin buğday üretiminde ve tedarikinde kısa vadede ciddi sıkıntı yaşamayacağını belirtiyor. Ancak tedarik sıkıntısı kendisini fiyatlarda gösterebilir.

Aşırı iklim olayları, pandemi ve savaşlar… Hepsi küresel gıda arzını ve tedarikini zorlaştırıyor. Hava olayları verimi düşürürken pandemi ve savaş ise hem gıda üretimini hem de üretilmiş gıdanın sevkiyatını güçleştiriyor. Bu çerçevede yapılan uyarılar sıklaşırken, uyarıların ses tonu da yükseliyor.

Son olarak tarım analiz firması Gro Intelligence’a toplam rezervlerde dünya tüketimine 10 hafta yetecek kadar buğday kaldığına dair bilgi paylaştı. Ayrıca The Economist dergisi de Ukrayna-Rusya savaşı sonrası yaşanacak muhtemel gıda problemlerine dikkat çekmek için kapağında buğday başaklarını kuru kafa şeklinde resmetti. Rusya ve Ukrayna gibi dünyanın en önemli buğday üreticilerinin limanlarında yaşanan problemlere Hindistan’ın ihracat kısıtlaması da eklenince Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünya genelinde bir endişe havası esti.

Peki Türkiye için buğdayda durum ne?

Tarım ve Orman Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı (TEPGE) tarafından Ocak ayında yayınlanan Tarım Ürünleri Piyasaları-Buğday isimli rapora göre 2021-2022 sezonunda dünyadaki buğday ekim alanlarında Hindistan yüzde 14,2, Rusya yüzde 12,4, Avrupa Birliği (AB) yüzde 10,8, Çin yüzde 10,6 ve ABD yüzde 6,7’lik paya sahip.

Üretim tarafında ise 2020-2021 sezonu verilerine bakıldığında Çin yüzde 17,3’lük payla lider onu yüzde 16,4 ile AB, yüzde 13,9 ile Hindistan, yüzde 11 ile Rusya ve yüzde 6 ile ABD takip ediyor.

2020-2021 sezonu ihracat verilerine bakıldığında da Rusya yüzde 19,1, AB yüzde 14,7, ABD yüzde 13,4, Kanada yüzde 13,1, Avustralya yüzde 11,8 ve Ukrayna yüzde 8,4’lük paya sahip. Geri kalan yüzde 16,9’lük pay ise diğer ülkelere ait.

Rapora göre 2020-2021 döneminde tahmini küresel buğday üretimi 776 milyon ton civarında.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’nin buğday üretimi 2015’te 22,6 milyon ton, 2016’da 20.6 milyon ton, 2017’de 21,5 milyon ton, 2018’de 20 milyon ton 2019’de 19 milyon ton, 2020’de 20,5 milyon ton ve 2021’de 17,7 milyon şeklinde gerçekleşti. Yani tüm dünyada toplam 779 milyon ton üretim sağlanırken Türkiye’de aynı dönemde 20,5 milyon ton buğday üretimi gerçekleşti.

TEPGE tarafından hazırlanan rapora göre Türkiye’nin buğdayda kendine yeterlilik oranı yüzde 89. Yıllık yaklaşık 20 milyon ton üretimi olan Türkiye’nin kendi tüketimi de yıllara göre değişim göstermekle beraber 19-20 milyon arasında değişiyor. Ancak Türkiye, 2015-2019 yılları arasında yıllık 4-6.5 milyon tonluk ithalat gerçekleştirirken bu 2020’de 10 milyon tonu aşıyor.

Türkiye, ithal ettiği buğdayı işleyip katma değerli hale getirip ihracat yapıyor. Üretim ve tüketim verilerine bakıldığında Türkiye için ufukta çok ciddi bir tehlike görünmüyor.

DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, sorunun günlük değil uzun dönemli olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin geçmişte buğdayda kendine yeterlilik oranının yüzde 100 olduğunu anlatan Suiçmez, gelinen noktada bu oranın düştüğünü ayrıca buğday üretimin yıllardır aynı seviyede kalırken nüfusun artış hızını yakalayamadığını belirtiyor.

Bu konuda ithalata ya da ihracata getirilecek bir kısıtlamanın da doğru olmadığını aktaran Suiçmez’e göre doğru olan tek çözüm üretimi arttıracak tedbirler.

Türkiye Makarna Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Külahçıoğlu da DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada hem küresel olarak hem de Türkiye özelinde bir arz sıkıntısı beklenmediğini söyledi. Yakın dönemde buğday konusunda katılım gösterdikleri uluslararası konferanslarda 3 başlığın öne çıktığını anlatan Külahçıoğlu, “Küresel anlamda artan enflasyon, emtialar üzerinde bir baskı oluşturuyor. İki önemli buğday tedarikçisi olan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş yeni bir riski ortaya koydu ve büyük bir tedarik endişesine neden oldu. Son olarak Hindistan gibi önemli üretici ülkelerin ihracat ve ithalatta getirdikleri kısıtlamalar ve ek vergiler de küresel tedarik zincirindeki baskıyı arttırıyor. Bu 3 unsur bir olumsuz hava yaratıyor. Ancak hasat döneminin başlaması ile bir rahatlama bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye buğdayı nasıl kullanıyor?

TEPGE’nin raporunda Türkiye’nin kendi ürettiği buğdayın yüzde 80’inin gıda sektöründe yüzde 11’inin yem sanayisinde, yüzde 6’sının ise tohumluk olarak tüketildiği paylaşılıyor. Aynı zamanda ihracat için de ithalat şartı var. Yani eğer bir üretici makarna ihraç etmek istiyorsa burada kullanacağı unu da ithal etmeli. Rapora göre Türkiye’nin küresel buğday ithalatından aldığı pay yüzde 4,2. 2020-2021 sezonu verilerine göre Türkiye’nin ithalatında Rusya yüzde 77,7 ile lider onu yüzde 9,2 ile Ukrayna ve yüzde 3,5 ile Litvanya takip ediyor.

Külahçıoğlu, Rusya ve Ukrayna’da yaşanan sıkıntılar Kanada ve AB ülkeleri ile telafi edilebileceğini bu anlamda Türkiye’nin bir sıkıntı çekmeyeceğini söylüyor. 160 ülkeye ihracat yaptıklarını anlatan Külahçıoğlu sektörün yeni pazar bulmakta zorlanmayacağını aktarıyor.

Bu yıl ülkelerin ellerindeki buğday stoklarının oldukça azaldığını dile getiren Külahçıoğlu, yeni üretim sezonuyla beraber durumun iyileşme göstereceğini ve fiyatlarda da yeni ve güçlü bir artış yaşanmasını beklemediklerini söyledi.

Suiçmez, “Eğer biz buğday ekim alanlarını arttırıp aynı zamanda verimliliği yükseltecek çalışmalar yaparsak kendi ihtiyacımızı karşılama noktasında gelecek yıllarda da sıkıntılar çekmeyiz. Bugün Hindistan’ın buğday üretimindeki gücü 10 yıl önce yaptıkları buğday üretim planında saklı. Onlar bir atılım yaparak bugün bu noktaya geldiler” diyor.

Buğday üretimi hangi illerde güçlü?

TEPGE tarafından hazırlanan rapora göre Türkiye’deki buğday ekim alanı dünyadaki toplam buğday ekim alanının yüzde 3,2’sini oluşturuyor. Bu alan aynı zamanda Türkiye’de ekilen toplam tahıl alanının yüzde 44’ünü oluşturuyor. 2020-2021 sezonunda toplam toplam 69,2 milyon dekar alana buğday ekimi gerçekleşmişti. Bu alanda Konya yüzde 9’luk payla lider. Buğday üretiminde ilk 10’daki diğer illerin payı ise şöyle: Şanlıurfa yüzde 5,8, Ankara yüzde 5,2, Diyarbakır yüzde 3,9, Yozgat yüzde 3,8, Sivas yüzde 3,5, Tekirdağ yüzde 2,8, Çorum yüzde 2,7, Kayseri yüzde 2,7 ve Mardin yüzde 2,5.

Konya umutlu, Şanlıurfa mutsuz

Dünyada buğday üretimi konusunda endişeler yükselirken biz de DW Türkçe olarak Türkiye’nin en fazla buğday üretimine sahip olan Konya ve Şanlıurfa ziraat mühendisleri odası başkanlarına bu yılki üretim süreçlerini ve sonuçlarını sorduk.

İki şehrin ziraat mühendisleri odası başkanı da geçmişte yaşanan kuraklığın buğday üretimine etki ettiğini belirtiyor. Şimdi gözleri bu yılki hasat aylarında. Konya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Burak Kırkgöz, bu yıl bölgenin yağmur ve kar yağışı anlamında bereketli bir sezon geçirdiğini ve dolayısıyla yüksek bir verim beklediklerini söylüyor. Hâlâ bölgede yağışların devam ettiğini belirten Kırkgöz, buğdayın gelişim sürecinin devam ettiğini ve çiftçilerin bu yıldan umutlu olduğunu paylaşıyor.

Abdullah Melik

Güneydoğu illerinde ise durum aynı değil. Şanlıurfa Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Abdullah Melik, nisan ortasında yaşanan dolu yağışının ekili alanların bir bölümüne zarar verdiğini ayrıca bahar döneminin kurak geçmesi yüzünden Şanlıurfa ve çevre illerde verimin oldukça düşük olduğunu anlatıyor. Melik, özellikle Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Batman ve Gaziantep gibi illerde artan aşırı iklim olaylarının ve etkili kuraklık dalgalarının üretim üzerinde ciddi etkileri olduğunu belirten melik çiftçinin artan maliyetler yüzünden sulama yapamadığını bununda bölgesel verimi düşürdüğünü anlatıyor.

“Tarımsal sulama maliyeti arttı”

Şanlıurfa’da 2,5 milyon dönüm araziye buğday ekimi yapıldığını söyleyen Melik, şöyle devam ediyor: “1 ay sonra hasadına yapacağız bu ekimin. Ama çoğu bölgede verim düşük. Kuraklık yüzünden ürün yeterince gelişme gösteremedi. Çiftçiler de enerji maliyetleri yüzünden sulama yapamadı. 2,5 milyon dönüm arazinin 2,2 milyonu sulu tarıma müsait. Yani bu alanlarda sulama birliklerinin alt yapısı var. 300 bin dönüm ise kuru tarım dediğimiz sadece yağmura bağlı kalarak yetiştirme yapılıyor. Kuru tarım bölgelerinden zaten şu an kimse bir beklentide değil. Sulu tarım ise kullanılamıyor. Nedeni tarımsal sulamada kullanılan elektriğe yapılan zamanlar. Bölge Türkiye’nin en modern sulama birliklerine sahip ama kullanamıyor. Yaklaşık 230 milyon dolara yapılan bu sistemler öylece bekliyor. Zaten 1,2 milyon dönüm alana borçları yüzünden dağıtıcı şirketler tarafından elektrik verilmiyor. Şirketler çiftçiden aylık ödeme talep ediyor. Çiftçi aylık kazanmıyor ki nasıl ödesin? Biz ürünün hasadını yapınca para bulabiliyoruz. Türkiye bu alanda kendine yetebilir.”

Melik, girdi maliyetleri ve diğer problemlerle beraber buğdayın artık en ucuz ürün olmaktan çıkacağını da söyledi.

Konya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Burak Kırkgöz de çiftçiye verilecek desteklerin ve diğer ödemelerin daha önceden açıklanması gerektiğine vurgu yapıyor. Bütün ürünlerde girdi maliyetlerinin katlandığını belirten Kırkgöz, “Çiftçi ürününü kaça satacağını bilmiyor. Bilse ona göre üretim yapar. Ancak bu belirsizlik çiftçiyi zorluyor” diyor.

Buğday alım fiyatı ne olacak?

Bu noktada tüm üreticilerin ortak talebi verilecek desteklerin ve ürün alım fiyatlarının daha önceden açıklanması. Şimdi buğday üreticilerinin gözü devletin açıklayacağı buğday fiyatında. Zira açıklanacak alım fiyatı buğday üretiminin teşvik edilmesi için oldukça kritik bir unsur.

Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Baki Remzi Suiçmez bu yıl çiftçinin biraz da olsa kar edebilmesi için buğdayın alım fiyatının 8 TL olması gerektiğini söylüyor. Geçen dönemde devletin ton fiyatını 2 bin 250 lira olarak açıkladığını aktaran Suiçmez, “Daha sonra piyasalarda fiyatlar yükseldi. 6 bin lira seviyelerinden ithalat yapıldı. Daha sonra bu sanayicilere neredeyse yarı fiyatına verildi. Yani devlet sübvanse etti. Bu yanlış mı? Hayır sübvanse edilmesi gerekiyordu. Yoksa ekmek fiyatları katlanacaktı. Ama kendi üreticimizin de korunması lazım. Üreticiye o fiyatlar verilse üretim daha da artacak zaten” dedi.

Bu yıl buğday alım fiyatının belirlenirken artan girdi maliyetlerinin de dikkate alınması gerektiğini dile getiren Konya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Burak Kırkgöz, “Çiftçi maliyetini çıkaramazsa diğer dönemler de ürününe masraf yapmıyor. Siz yeterince gübre kullanamazsanız ne olur? Verim düşer. Tüm bunların dikkate alınması lazım” şeklinde konuşuyor.

Bu yıl bir kilogram buğdayın 6 lira 98 kuruş maliyete neden olduğunu söyleyen Şanlıurfa Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Abdullah Melik, “Ekmeklik buğdayın 7 lira 87 kuruşa, durum buğdayının ise 8 lira 30 kurula satılması gerektiğini belirtiyor.

200 AİLEYE 400 DAMIZLIK KOÇ VE TEKE HİBE DESTEĞİ VERİLDİ

Belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra kırsal kalkınmaya da büyük önem veren Denizli Büyükşehir Belediyesi, kalite ve verimin artması amacıyla küçükbaş hayvancılıkla uğraşan 200 aileye 400 adet damızlık koç ve teke hibe desteği sağladı. Hayvancılıkta kaliteli ve verimli üretimin önemini vurgulayan Başkan Zolan, “Çiftçilerimize destek olmaya devam edeceğiz” dedi.

Denizli’de belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra kırsal kalkınmada da hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan Denizli Büyükşehir Belediyesi, koyun ve keçi yetiştiriciliği yapan vatandaşların sürülerinde verim ve kalitenin düşmesine engel olmak için önemli bir projeyi daha hayata geçirdi. Denizli Büyükşehir Belediyesi Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliğinde Verimliliği Artırma Projesi çerçevesinde Tarım ve Orman İl Müdürlüğü işbirliği ile Damızlık Koç ve Teke Dağıtım Töreni gerçekleştirdi. Denizli Ticaret Borsası (DTB) Canlı Hayvan Pazarı’nda gerçekleştirilen törene Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, çiftçiler ve davetliler katıldı. Çınar projenin hayata geçirilmesinde büyük emeği olan Başkan Osman Zolan’a teşekkür ederek, “Bugüne kadar birçok projede beraber çalıştığımız Büyükşehir Belediye Başkanımıza şahsım ve kurumum adına şükranlarımı, minnetlerimi sunmak istiyorum. Çünkü kurumsal ve kişisel olarak çok ciddi desteklerini alıyoruz. Başkanımız Sayın Osman Zolan her konuda üretimin, çiftçinin yanında olmaya devam ediyor” diye konuştu.

“Çiftçilerimize destek olmaya devam edeceğiz “

Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan ise hayvancılıkta kaliteli ve verimli üretimin öneminden bahsederek, çiftçilerin her zaman yanlarında olduğunu söyledi. Başkan Osman Zolan, ”Üreticilerimize ve çiftçilerimize destek olmak için Tarım ve Orman İl Müdürlüğümüzle birlikte koordineli bir şekilde çalışıyoruz. Çünkü doğru yapmak istiyoruz. Yaptığımızın doğrunun da en verimli şekilde, bu işi yapan insanlara birebir ulaşmasını istiyoruz. Amacımız gösteriş değil, imkânların hedefine ulaşmasıdır. Onun için Tarım ve Orman İl Müdürlüğümüz ile birlikte bugüne kadar bir birçok proje yaptık” diyerek Denizli Büyükşehir Belediyesinin bugüne kadar üreticilere yönelik yaptığı hizmet ve yatırımları anlattı.

“Şehrimizle gurur diyoruz”

Denizli Büyükşehir Belediyesinin tarım ve hayvancılığa destek olmaya devam edeceğini vurgulayan Başkan Zolan, “Toplamda 200 ailemize 100 kıl keçisi, 200 karya koç, 100 ivesi koç teslim edeceğiz. Sonuç olarak 200 üreticimize sahip olduğu küçükbaş hayvanların ırkını tazelemek, verimliliğini arttırmak adına katkı sağlayacağız. Şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun. Sizler, gerçekten gece gündüz çalışıyorsunuz. Denizli zaten çalışkan insanların olduğu bir yer. Tükettiğinden daha fazla üreten, satın aldığından daha fazlasını satan bir şehir Denizli. Şehrimizle gurur diyoruz. İnşallah hep birlikte el ele, kol kola üretmeye devam edeceğiz” diye konuştu. Konuşmanın ardından Başkan Zolan ve beraberindekiler damızlık koç ve keçiler için yapılan kura çekimine eşlik etti.

AZ MİKTARDA AVLANAN İSTAVRİT 40 TL'DEN SATIŞTA

Sinop’ta az miktarda avlanan istavritin kilogramı 40 TL’den satışa sunuluyor.

Sinop’ta amatör balıkçıların az miktarda avladığı geçen ay 50 TL’den satışa sunulan istavrit balığı tezgahlarda 40 TL olarak satışa sunuldu.

Balıkçı Serkan Bayrak, son dönemde mezgit ve barbunya balığının az olması sebebiyle daha çok istavrit avlandığını belirtti.

Bayrak, “Şu anda 40 liraya satıyoruz ama vatandaş onu da pahalı buluyor, 30-35 liraya pazarlık yaptığı oluyor. Ancak şu anda ufak teknelerimizin avladığı istavritlerin boyu bir önceki yıllara oranla daha iri ve büyük” dedi.

OSMANİYE'DE DOLU NEDENİYLE 40 BİN 500 DEKAR EKİLİ ALAN ZARAR GÖRDÜ

Osmaniye’de ve Kadirli ilçesinde 17 Mayıs’ta etkili olan dolunun 40 bin 500 dekar ekili araziye zarar verdiği, 25 küçükbaş hayvanın da telef olduğu bildirildi.

İl Tarım ve Orman Müdürlüğünden yapılan açıklamada, 17 Mayıs’ta kentte ve Kadirli ilçesinde dolunun etkili olduğu, yağıştan zarar gören köylerin ziyaret edildiği belirtildi.

Dolu nedeniyle Osmaniye merkeze bağlı köylerde 5 bin dekar mısır ve 500 dekar buğday ile Kadirli ilçesine bağlı köylerde 30 bin dekar mısır ve 5 bin dekar buğday olmak üzere 40 bin 500 dekar ekili alanın zarar gördüğü, 25 küçükbaş hayvanın da telef olduğu kaydedildi.

Dolu nedeniyle Osmaniye ve Kadirli ilçesine bağlı bazı köylerde mısır ve buğday ekili tarım arazilerinde hasar oluşmuş, yağış sonrası bölgede hasar tespit çalışması başlatılmıştı.

TARIM İŞÇİSİNE ÇADIR KENT

 Türkiye’nin ‘meyve bahçesi’ olarak bilinen Isparta’da tardımda nitelikli iş gücünü artırmak amacıyla çalışma başlatıldı. ITSO Başkanı Mustafa Tutar, “İşçi sıkıntısı yaşıyoruz. Bu sebeple 3 bin kişilik çadır oluşturuldu. Bu çadırlarda kalan mevsimlik işçiler, üzümden elmaya, kirazdan domatese ürünlerin toplanmasında istihdam ediliyor” dedi.

ISPARTA Ticaret ve Sanayi Odası (ITSO), Batı Akdeniz’de tarım üretiminin kalitesini artıracak ve markalaştıracak önemli bir çalışmaya öncülük ediyor. Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) ile Tarım ve Orman İl Müdürlüğü’yle imzalanan iş birliği protokolü kapsamında, bölgede tarım faaliyetlerinin yoğun olduğu, mayıs-ekim dönemini kapsayan hasat mevsiminde istihdam edilen nitelikli işgücünü artırmak amacıyla çalışmalar başlatıldı. Her yıl sezonun yoğun olduğu 5 aylık dönemde tarım sektöründe yaşanan istihdam ihtiyacının çözümü için yeni konaklama alternatifleri geliştirilirken, yerli ve göçmen işçilere yönelik eğitimler de başlatıldı. ITSO bünyesinde hayata geçirilen çalışma kapsamında hem bölgede yaşayan hem de göçmen olarak gelen işçilere yönelik ‘bitki koruma’dan ‘ürün toplama’ ya kadar birçok eğitim veriliyor.

3 BİN KİŞİLİK ÇADIRLAR KURULDU

Bu sene özellikle meyve ve sebze sektörü ile büyüme hedefinde olduklarının altını çizen ITSO Başkanı Mustafa Tutar, mevsimlik işçi istihdamının en yüksek olduğu yoğun tarım sezonunun başladığı günlerde nitelikli işgücü ihtiyacını karşılamak için yaptıkları çalışmaları anlattı: “İhracata mayısta gülle başlıyoruz, elmaya ve diğer ürünlere dönüyoruz. Kasım ayına kadar tarım sektöründe devam eden bir sirkülasyonumuz var. Bölgede tarım sektöründe hasat dönemimiz başladı. Mayıs – kasım ayları arasındaki yoğun dönemde zaman zaman mevsimlik çalışacak işçi sıkıntısı yaşayoruz ve yabancı uyruklu göçmenlere yöneliyoruz. Bu sebeple Senirkent Garip köyünde 3 bin kişilik iki çadır oluşturuldu. Bu çadırlarda kalan mevsimlik işçiler, üzümden elmaya, kirazdan bakliyata ve domatese bölgede yetişen ürünlerin toplanmasında istihdam ediliyor.”

‘GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALDIK’

Tarım sektöründe giderek artan büyüme potansiyelinin bölge istihdamı için büyük bir fırsat olduğunu dile getiren Tutar, “Isparta’da yaklaşık 110 bin çalışan, 22 bin civarında işsiz sayımız var. Bu rakamla Türkiye ortalamasının altındayız. Ama istihdama katkı sağlamaya ve mesleki nitelik kazandırmaya yönelik yaptığımız bu çalışmalarla işsizlik oranını da daha alt seviyelere çekmek gibi bir amacımız var. Hasat dönemi boyunca bölgede 12 bin civarında da göçmen çalışıyor. Yoğun sezonda mevsimlik göçmen işçilerin barınması ile ilgili bazı sorunlar yaşanıyordu. Bu durum ürün hasadının sürekliliğini ve kalitesini de zaman zaman sekteye uğratıyordu. Bu sene bu tür sorunların yaşanmaması için gerekli önlemleri aldık” dedi.

ISPARTA’NIN ROTASI AVRUPA

Isparta’nın dış ticaretteki rotasının Avrupa ülkeleri olduğunu söyleyen Başkan Mustafa Tutar, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda’nın bölge tarımında en yüksek ihracat rakamına ulaşılan ülkeler olduğunu belirterek, “Bizim bölgemize özgü çok özel ürünlerimiz var. Örneğin elmanın en güzelini burada üretiyoruz. Ama hasat sırasında el berelerinden çok sayıda mahsul kaybediyoruz. Her ürünü toplamanın bir yöntemi, kendine has püf noktaları var. Bilinçsiz toplama nedeniyle oluşan hasarlar, soğuk hava depolarında ürünlerin üzerinde çürüme yapıyor. Yanlış toplanmış bu ürünler, ihracat potansiyelimizi sekteye uğratıyor. Çünkü bereli ürünleri ihracata gönderemiyoruz. O nedenle ürün toplama konusunda nitelikli eleman yetiştirmek için ücretsiz kurslar düzenlemeye başladık” diye konuştu.

HEDEF NİTELİĞİ ARTIRMAK

Isparta’da yılın ilk çeyreğinde 148 milyon 253 bin 78 dolar olarak gerçekleşen ihracatın yaş meyve sebze sektöründeki payının 28 milyon dolara eriştiğinevurgu yapan Tutar, sözlerine şöyle devam etti. “Türkiye’nin ihracat potansiyeli yüksek kentlerinden biri olan Isparta, son bir yılda en fazla yaş meyve sebze sektöründen ihracat gerçekleştirdi. 2022’de de en çok yaş meyve sebze ihracatı ile büyürüz. Nisan 2022’de 36 milyon 416 bin 62 dolar değerindeki kent ihracatının 7 milyon 391 bin 52 dolar değerindeki kısmı da yaş meyve sebze ihracatı olarak gerçekleştirildi. Meyve sebze mamülleri ihracatı 729 bin dolar, kuru meyve ve mamulleri ihracatı ise 22 bin dolar seviyesinde yapıldı. Şu anki hedefimiz, işgücü niteliğiyle birlikte işlenmiş ürün kalitesini ve ihracat potansiyelini artırmak. Bu alanda attığımız adımlarla hedefe emin adımla ilerliyoruz.”

Main Menu