16.05.2022 TARIM VE HAYVANCILIK HABERLERİ

Birim: “Çiftçilerimizin borcu; 187 milyar TL’ye ulaşmış durumda”

Mersin Tarım Platformu Bileşimleri, Mersin Ziraat Odası’nda; ‘Dünya Çiftçiler Gününü Kutluyor’ başlığı adı altında açıklama yaptı. Açıklama konuşmasını okuyan Ziraat Mühendisler Odası Başkanı Necmi Birim, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, çiftçinin, tarım gıda ve insan yaşamındaki önemini vurgulamak amacıyla belirlendiğini, şenlik halinde kutlanması gerektiğine dikkat çekti. Türkiye’de çiftçileri tarlalarına gübre atmakta ve ürettiklerini değerine satmakta zorlandığını aktaran Birim, “Ne yazık ki, hem ülkemizdeki hem de dünyadaki gelişmeler tüm bu alanlarda yaşanan sıkıntıların gölgesinde kalmış durumda. Yalnız gübrenin değil, benzinin, mazotun, elektriğin, doğalgazın, suyun ve hayvan yeminin, tüm tarımsal girdilerin fiyatına her geçen gün yeni zamlar geliyor. Çiftçiler üretimden çekilirken ekilmeyen topraklar geri döndürülemez biçimde ekilebilir, niteliğini kaybediyor ya da betona gömülüyor. Bir zamanlar kendine yeterli olmakla övünen ülkemizde artık bir kaç ürün dışında tüm ürünlerde ithalata bağımlılık maalesef artıyor. Bu duruma hiç kuşkusuz izleri en yanlış tarım politikalar sonucunda geldik” ifadelerine yer verdi.

GÜBREDE, TÜİK VERİLERİNE GÖRE YÜZDE 153, ENERJİ FİYATLARINDA YÜZDE 100’E YÜKSELDİ

Yanlış politika uygulayıcılarının olduğunu aktaran Birim, “Çiftçiye verilen desteğin ziyan olduğunu düşünen, ‘üretmezlerse üretmesinler, dışarıdan daha ucuza alınız’ diye ahkam kesen, devletin yıllar boyu geliştirdiği tarımsal işletmeleri yok pahasına satan ya da kapatan, yanlış politika uygulayıcıları, artık 1980’li yıllardan bu yana verdikleri zararın telafisinin zor olduğunu biliyorlar. 2000’li yılların başlarında 2 milyar TL civarında olan çiftçilerimizin borcu günümüz de 187 milyar TL ye ulaşmış durumda çiftçinin üretim araçları ödenemeyen borçları yüzünden haczediliyor. Gübre de yıllık fiyat artışı TÜİK verilerine göre yüzde 153, enerji fiyatlarında yüzde 100’e yükseldi. Tarımsal üretim fiyatları (Tarımsal ÜFE) yıllık bazda lifli bitkilerde yüzde 196, sebze meyvede yüzde 112, tahıllar, baklagiller ve yağlı tohumlarda yüzde 92,00 oranında arttı. Geçen yıl bir dekar buğdayın maliyeti 867 TL iken günümüz de bu rakam 2 bin 300 TL’ye çıktı” şeklinde konuştu.

“TARIMSAL GİRDİ FİYATLARININ YÜKSEKLİĞİ ÇİFTÇİMİZİN BELİNİ BÜKMEKTEDİR”

Mersin’in tarım kenti olduğunu birçok dönemde meyve sebzesinin üretici ile tüketici arasındaki fahiş fiyat farkının engellenemediğini ifade eden Birim, “Bunu engelleyemediğimiz içinde bu işten hem tüketici hem üretici zarar gördü. Mersin ilimiz limon, muz, çilek, erik, yeni dünya, kabak, badem, başta olmak üzere birçok üründe Türkiye birinciliği olan, turfanda yetiştiricilikte ise önemli iki ilimizden bir tanesidir. Fakat çiftçimiz her türlü afete maruz kaldığında gerekli desteği zamanında alamamaktadır yoğun tarım potansiyeli yüksek olan Mersin’de sera ve açık sebzecilik, bahçecilik, bağ, bostan ve tarla ziraati yapılmakta, tarımsal girdi fiyatlarının yüksekliği çiftçimizin belini bükmektedir. Oysa içinden geçtiğimiz bu ekonomik dar boğazdan kurtulmanın tek reçetesi küçük ve orta ölçekli aile işletmelerinin ve üreticilerin bir araya gelerek oluşturdukları kooperatiflerin desteklenmesinden geçmektedir” dedi.

“ARZ-TALEP PİYASALARI KARIŞMIŞ DURUMDA”

Buğday, arpa, ayçiçeği, mısır, pamuk gibi ürünlerde dışa bağımlılık arttığını belirten Birim, “Çukurova da hasat dönemi yaklaşmış olmasına karşın alım fiyatı açıklanmış değil. Üretim planlaması olmadığı için çiftçi ne ekeceğini şaşırmış durumda. Tam hasat döneminde fiyat açıklanacağı sırada ‘sıfır gümrüklü ithalat’ın önünün açılması korkusu çiftçinin üretim yapmasını engelliyor. Üretilen ürünün alım garantisi yok. Üretim planı olmadığı için çiftçi hangi ürünü ekeceğini bilemiyor. Özellikle Rusya Ukrayna savaşından sonra dünyada hem buğday ve ayçiçeği gibi önemli tarım ürünlerinde hem de petrol ürünü olan tarımsal girdilerde arz-talep piyasaları karışmış durumda” diye konuştu.

“ÜLKE DÜZEYİNDE ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI YAPILMALIDIR”

Bu koşullar altında ‘Dünya Çiftçiler Günü’nün bu koşullar altında kutlanılmayacağını ifade eden Birim, “Gün, kutlama günü değil, sıkıntıları tespit etme ve bunlara çare bulma günü olmalıdır. Tarım ve gıda alanında yaşanan sorunlar da bellidir, çözüm önerileri de bellidir Bu kapsamda; öncelikle tarım arazilerimizi koruyacak şekilde ülke düzeyinde ‘Arazi Kullanım Planlaması’ yapılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanı başta olmak üzere korunan ve sulanan tarım

arazilerimizde üretim miktarı artış ürün çeşitliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek. Tarımsal Üretim Planlamasına geçilmelidir” dedi.

“ÇİFTÇİLERİN MORALİ YÜKSELTİLMELİ”

Temel ürünlerde gerçek maliyetlere göre önceden alım fiyat açıklanmasının olmasını gerektiğini ifaden eden Birim, “Ülke düzeyinde; Tarımsal Üretim Seferberliği ilan edilmeli, girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene zamanında verilmelidir. Özellikle temel ürünlerde gerçek maliyetlere göre önceden alım fiyatı açıklanmalı, alım garantisi verilmeli, sezon sonu gerekirse fark ödemesi yapılmalıdır. Hayvansal üretim bitkisel üretimden aynı düşünülmemeli, yem maliyetleri düşürülmeli, süt-yem paritesi 1/1,5 olarak uygulanmalıdır. Ar-Ge çalışmalarına ciddi yatırım yapılarak yerli girdi ve teknoloji üretimine yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. Tarımsal hammadde ve ürün dışalımı kısıtlanmalı, dış satım olanaklar artırılmalıdır. Belki de en önemlisi tüm tüketicileri fedakarca doyurmasına karşın önünü görmekte zorlanan üreticilerimize hak ettiği değer verilmeli, çiftçilerimizin morali yükseltilmeli ve kamu yönetimine olan güveni tazelenmelidir. Tüm bu öngörüler ışığında çiftçilerimizin alın terinin ve emeğinin en yüce değer olarak görüleceği günler dileğiyle, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü umutlu olsun” ifadelerini kullandı.

Almanya, Rusya’yı Ukrayna’da savaşı 'tahıl savaşına' dönüştürmekle suçladı

Baerbock, Almanya’nın Schleswig-Hostein eyaletinin Wangels beldesinde düzenlenen “G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı”nın ardından açıklamalarda bulundu.

Rusya-Ukrayna savaşının küresel bir kriz haline geldiğini vurgulayan Baerbock, Rusya’nın Ukrayna’dan tahılın çıkmasını engellemesi sebebiyle gelecek aylarda özellikle Afrika ve Orta Doğu’da insanların hayatını kaybedeceği uyarısında bulundu.

Ukrayna milyonlarca ton tahıl stokunun ihracı için çözüm arayışında
G7 ülkelerinden küresel tahıl krizi uyarısı
Baerbock, toplantıda, gıda güvenliğinden duyulan endişenin konuşulduğunu belirterek, “Rusya, Ukrayna’ya karşı yürüttüğü askeri savaşı, başta Afrika olmak üzere dünyanın birçok ülkesine artık bir tahıl savaşı olarak genişletmeye bilinçli olarak karar verdi.” dedi.

Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunda ve güneyinde toprakları işgal ederek buradaki ulaşım yollarını ve depoları tahrip ederek Ukrayna’dan tahıl ihracatını engellediğini anlatan Baerbock, Rusya’nın bu eylemleri nedeniyle fiyatların arttığına işaret etti.

Baerbock, dünyanın açlıkla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunarak, G7 olarak çözüm bulmaya çalıştıklarını söyledi. Bunun Rusya’nın bilinçli seçtiği bir hibrit savaş olduğunu vurgulayan Baerbock, Rusya’nın savaşa karşı uluslararası birlikteliği kasten zayıflatmak için yeni krizlere zemin hazırladığını belirtti.

Rusya’ya karşı yaptırımların, uluslararası hukuka göre yasa dışı olan bu savaşın önlenmesi için uygulandığına işaret eden Baerbock, tahıla, tıbbi malzemeye ve insani yardımlara yaptırım uygulanmadığını vurguladı.

Baerbock, Rusya’nın bu konularla ilgili dezenformasyon yaptığını aktararak, G7 ülkelerinin buna karşı mücadele edeceğinin altını çizdi.

Rusya’nın askeri güçle uygulamak istediği sınır değişikliklerini kabul etmeyeceğiz
Baerbock, G7 ülkelerinin uluslararası hukuka ve saldırganlığa karşı olduğunu, bunu da Rusya’ya açıkça ifade ettiklerini aktararak, “Bu nedenle bugünkü bildiride bunu bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koyduk. Rusya’nın askeri güçle uygulamak istediği sınır değişikliklerini asla tanımayacağız.” dedi.

Ukraynalıların Rus saldırısını ülkenin bazı bölgelerinde durdurduklarını ifade eden Baerbock, Ukraynalıların eşit olmayan bu savaşta bir şansı olması için onlara silah ve mali yardım yapmaya devam edeceklerini kaydetti.

Baerbock, Ukraynalıların sadece kendi varlığı ve özgürlüğü için değil, Avrupa barış düzeni için de mücadele ettiklerini belirtti.

İklim ve Kovid-19 krizi
Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, iklim krizi nedeniyle güvenliği ve istikrarı tehlikede olan ülkelere yardım için mali mekanizmalarını mobilize etmeyi kararlaştırdıklarını söyledi.

Kovid-19 krizi konusunda bir eylem planı konusunda anlaştıklarını anlatan Baerbock, aşı kampanyasını hızlandırılması gerektiğini dile getirdi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği
Baerbock, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği başvurusuna ilişkin yaptığı açıklamaya tepkisi sorulması üzerine, müttefiklerin kararlarında özgür olduklarını, bunun İsveç ve Finlandiya için de geçerli olduğunu belirtti.

Alman hükümetinin bu iki ülkenin katılımını destekleyeceğini açıkladığını anımsatan Baerbock, “İsveç ve Finlandiya, özellikle savunma yetenekleri açısından güçlü ülkelerdir. Tek başına bu bile NATO’yu güçlendirir. İsveç ve Finlandiya, komşularıyla on yıllardır barış içinde yaşayan sağlam demokrasilerdir. Bu nedenle de savunma yetenekleri güçlü demokrasilerin savunma ittifakımızı güçlendirmesinden her demokratik ülke memnun olmalıdır.” diye konuştu.

NATO’nun İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka girmesine ısrar etmediğini söyleyen Baerbock, bunun Putin’in eylemleri nedeniyle olduğunu ve bu ülkelerin komşularıyla barış içinde yaşamaya devam etmek istediklerini kaydetti.

Filistinli gazetecinin ölümü
Öldürülen Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenaze töreninde çıkan şiddet olaylarına ilişkin soru üzerine ise törenin “huzur içinde ve haysiyetle yapılamamasının” “üzücü olduğunu belirten Baerbock, “Dürüst olmak gerekirse, bundan derinden şok oldum.” dedi.

Baerbock, Ebu Akile’nin ölümünün şeffaf şekilde aydınlatılması gerektiğini kaydetti.

‘Çiftçilerimiz her gün hatırlanmalı’

Çelik, “Tüm dünyanın koronavirüse mahkum olarak yaşadığı şu günlerde çiftçilerin hayati rol oynadığını artık herkesin kabul etmesi gerekir. 14 Mayıs, çiftçilerin sadece bir güne mahsus olarak hatırlanıp geçiştirileceği bir gün değildir. Çiftçiler 365 gün boyunca hatırlanmalı ve hak ettiği değer verilmelidir” dedi. Çelik, “Bir ülkenin insanlarının sağlıklı ve mutlu yaşaması tarımın ve çiftçilerin desteklenmesine bağlıdır. Ülkemizin her bölgesinde gece gündüz demeden üreten, her türlü riske rağmen tarlasında, ahırında, bağında, bahçesinde emek vererek, ülke nüfusunun beslenmesini sağlayan, gıdasını sofrasına ulaştıran çiftçilerimiz her daim hatırlanmalı, emeğinin karşılığını almalıdır” diye konuştu.

Çelik, ülkenin en büyük sivil toplum örgütlerinden biri olarak çiftçi ailesi içinde yer aldıklarını ve küçükbaş hayvan sektörüne hizmet ettiklerini belirterek, “Merkez Birliği olarak 80 il birliğimiz, birliklerimizdeki yönetim kadrosu ve 1000’e yakın personeli ile Türkiye genelinde 5.1 milyon baş hayvan varlığına sahip 270 binin üzerinde küçükbaş hayvan yetiştiricisi ile çiftçi ailesindeki yerimizi almaktayız. Tüm çiftçilerimiz gibi her zorluğa rağmen alnımızın akı ve teriyle yetiştirmeye üretmeye devam ediyoruz, edeceğiz” dedi.

Bozyazı’da İlk Kez Salep Hasadı Yapıldı

Mersin’in Bozyazı ilçesinde alternatif ürün olarak yetiştirilen salebin ilk hasadı yapıldı.
Mersin’in Bozyazı ilçesinde alternatif ürün olarak yetiştirilen salebin ilk hasadı yapıldı. İlk hasada, Kaymakam Muhsin Duran Kalkan da katıldı.

Bozyazı’da ilk defa Denizciler Mahallesinde yaklaşık yarım dönümlük alanda alternatif ürün olarak işadamı Mustafa Deniz öncülüğünde üretici Yıldız Çelen ve Ziraat Teknisyeni Safiye Derya tarafından ekilen salep, meyvelerini verdi. İlk saleplerin hasadı gerçekleştirildi. Salep hasadına, Bozyazı Kaymakamı Muhsin Duran Kalkan, Bozyazı Belediye Başkan Vekili Behçet Kahvecioğlu ve İlçe Tarım ve Orman Müdürü İsmail Remzi Bardak da katıldı.

Yaklaşık yarım dönüm alanda ilk defa üretilen salebin hasat edilmesine katılanları bilgilendiren Ziraat Teknisyeni Safiye Derya, araştırmaları sonucu ekonomik getirisi iyi olan salebi, vatandaşları teşvik amacıyla ektiklerini söyledi. İlk olarak yarım dönümlük alanda ekmeye karar verdiklerini belirten Derya, ekim alanlarının önümüzdeki yıllarda genişleyeceğini ifade ederek, bölgeye alternatif bir ürün kazandırmanın da mutluluğunu yaşadıklarını vurguladı.

Kaymakam Kalkan da bölgede alternatif ürün yetiştiren tüm üreticileri tebrik ederek, bu tür girişimlere devlet olarak destek vermeye devam edeceklerini söyledi.

"Amacımız, tarımı dönüştürüp geleceğe hazırlamak"

TürkTraktör Genel Müdürü Aykut Özüner, amaçlarının tarımı dönüştürüp geleceğe hazırlamak olduğunu bildirdi.

TürkTraktör’den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Özüner, pandemi dönemi kısıtlamalarının ardından Türkiye’nin dört bir yanından gelen çiftçilerle yüz yüze buluşmuş olmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti belirtti.

68 yıldır Türk çiftçisinin dünyanın en bereketli topraklarını daha verimli işleyebilmesi için var güçleriyle çalıştıklarını aktaran Özüner, şunları kaydetti:

‘Güçlü olduğu kadar esnek üretim kapasitemizle ve sahip olduğumuz geniş yelpazedeki ürün gamımızla Türk çiftçisine her zaman en iyisini sunmayı amaçlıyoruz. Amacımız, tarımı dönüştürüp geleceğe hazırlamak. Tarımsal mekanizasyonda üstlendiğimiz öncü rolümüzü, üretim yöntemlerinin modernleştirilmesi ve tarım ekosisteminin sürdürülebilirliğini temin etmek üzere bu misyonla genişletiyoruz.

TürkTraktör olarak toprağın ve üretimin sürdürülebilirliği bizim için bir varlık nedeni haline gelmiş durumda. Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak öncelikli amaçlarımızdan biri. Sürdürülebilirlik stratejimizi de bu felsefe üzerine inşa ettik. Tüm gayretimiz, çiftçiyi ve tarımı dönüştürerek geleceğe daha hazır hale gelebilmelerini sağlamak. Şüphesiz ki tarım sektörünün geleceğini, maliyetleri en aza indiren, verimliliği maksimuma taşıyan ve sürdürülebilir tarımı destekleyenler şekillendirecek.’

– Tarlam Cepte uygulaması

Türkiye’nin, Avrupa’nın birinci, dünyanın ise onuncu büyük tarım ekonomisine sahip bir ülke olduğuna işaret eden Özüner, modern üretim yöntemleri ve teknolojileri kullanılarak bu sıralamada daha yukarılara çıkmanın mümkün olduğunu belirtti.

Özüner, bu vizyona göre TürkTraktör’ün, tarımda teknoloji kullanımının yaygınlaşması için yaptığı çalışmaları hızlandıracağını, çevre ve iklim değişikliği ile ilgili Türk çiftçisinin algısını güçlendirecek projeler yürüteceğini, üretimde verimlilik artışı sağlayacak tarım ekipmanlarının geliştirilmesi için AR-GE çalışmalarına hız vereceğini, doğanın ve Türk tarımının korunması adına aldığı inisiyatifleri genişleteceğini ve toplumda sürdürülebilir tarım konusunda farkındalık çalışmaları gerçekleştireceğini çiftçilere de aktardı.

Çiftçilerin dijital dönüşümüne destek olmak amacıyla gerçekleştirdikleri çalışmaları aktaran Özüner, şunları kaydetti:

‘Tarımda dijital dönüşümü başlatacak adımlardan birini 2019 yılında Tarlam Cepte uygulamasıyla attık. Uygulamamız, çiftçilerimize tarımsal faaliyetlerinde dijital karar desteği sağlıyor. O günden bu yana 45 binden fazla kullanıcıya ulaşan Tarlam Cepte, kendi kategorisinde en çok tercih edilen uygulamalar arasında yer alıyor. Uygulamanın en yeni sürümü, anlık hava durumu takibi, tarla bitki sağlığı analizi, bitki yetiştiriciliği önerileri, güncel gübre, ilaç ve hal fiyatlarının yanı sıra ziraat uzman desteği gibi özellikleriyle siz değerli çiftçilerimizin verimliliğini artıracak konuları bünyesinde barındırıyor.’

Özüner, Türkiye’de bir ilk olan yerli üretim yarı otomatik şanzımana ve otomatik dümenleme sistemine sahip traktör modellerini çiftçilere sunmak ve yaygınlaştırmak için de önemli çaba sarf ettiklerini belirtti.

Özüner, ‘Bugün çiftçilerimizin ulaşabildiği teknolojiler arasında uydudan yönlendirilen dümenleme sistemi, arazinin 2 cm. hassasiyetle sürülmesini gerçekleştirerek, girdi kullanımında tasarruf sağlıyor. Ayrıca bu sistem, sadece gündüz vakti yapılabilecek bazı işlerin teknolojik yeterlilikle gece de yapılmasını sağlayarak çiftçilerin zamanı da verimli kullanılmasına yardımcı oluyor.’ değerlendirmesinde bulundu.

Devlet desteğiyle genç yaşta 250 hayvanlık sürü sahibi oldu

Merkeze bağlı Korucu köyde yaşayan Ercan Sarı, geçen yıl küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi, yerli üretimin teşvik edilmesi ve sürdürülebilir ekonomik işletmeler oluşturulması amacıyla başlatılan “Köyümde Yaşamak İçin Bir Sürü Nedenim Var” projesine başvurdu.

Proje kapsamında 90 hibe koyun alan genç çiftçi, daha önce 60 küçükbaş olan sürüsünü devlet desteğiyle 150’ye çıkarttı.

Zaman içinde anaç koyunların kuzulamasıyla sürüsü genişleyen Sarı’nın hayvan varlığı bu yıl 250’ye ulaştı.

Proje kapsamında 90 hibe koyun alan genç çiftçi, daha önce 60 küçükbaş olan sürüsünü devlet desteğiyle 150’ye çıkarttı.

Zaman içinde anaç koyunların kuzulamasıyla sürüsü genişleyen Sarı’nın hayvan varlığı bu yıl 250’ye ulaştı.

Sarı, her gün 08.00’de koyunları meraya saldığını belirterek, şunları anlattı:

“Öğlene doğru gölgeye getiriyoruz. Akşamüstü yine otlaması için salıyoruz ve akşam yeniden eve getiriyoruz. Hayvancılığın hiçbir zorluğu yok, en kolay iş bu bence. Koyunlarıma seve seve bakıyorum. İğnelerini, kırkımını yapıyorum, her şeyleriyle ilgileniyorum.”

Kendi işini yapmanın mutluluğunu yaşadığını ifade eden Sarı, “Şehirde çalışsam asgari ücret alırım. Burada hayvanlarına iyi bakarsan asgari ücretin fazlasını kazanıyorsun. Şehirde bir fabrikada çalışacağına burada gelip 50-100 koyun bakmak daha karlı. Sürümü daha da genişletmeyi hedefliyorum.” diye konuştu.

Samsun'da üreticilere 4 bin 400 aronya fidesi dağıtıldı

Tarım ve Orman Bakanlığının desteğiyle alınan 4 bin 400 aronya fidesi, Samsun’un Çarşamba ilçesinde üreticilere verildi.Tarım ve Orman Bakanlığının desteğiyle alınan 4 bin 400 aronya fidesi, Samsun’un Çarşamba ilçesinde üreticilere verildi.

İl Tarım ve Orman Müdürü İbrahim Sağlam, dağıtım töreninde yaptığı konuşmada, aronya meyvesinin Kuzey Amerika’da doğal olarak yetiştiğini, başta Polonya olmak üzere Çekya, Slovakya, Almanya ve Ukrayna’da da yetiştirildiğini söyledi.

Samsun’da 2020 yılında 10 dekar alanda aronya yetiştiriciliğine deneme amacıyla başladıklarını belirten Sağlım, bunda da başarı sağladıklarını vurguladı.Aronya yetiştiriciliğinin geliştirilmesi için Bakanlığın desteğiyle 4 bin 400 fide alımı gerçekleştirdiklerini anlatan Sağlam, “10 üreticimize 20 dönüm arazide ekilmesi için yüzde 75’i hibe olarak fidelerin dağıtımını yaptık. Aronya, çok geniş toprak tipinde yetiştirilmeye uygun, çok yıllık ve çalı formatında üzümsü bir meyvedir.” dedi.

Sağlam, aronyanın taze ve dondurulmuş olarak tüketilebileceğine işaret ederek, “Aronya fidesinin 2 veya 3 yıl içinde meyve vermeye başlaması sayesinde çiftçilerimizin gelir çeşitliliğini artırması anlamında çok önemli bir meyvedir.” ifadesini kullandı.Aronya fidesi dağıtım törenine Çarşamba Kaymakamı Şükrü Yıldırım, Belediye Başkanı Halit Doğan ve üreticiler katıldı.

Ankara Üniversitesinde kimyasal kullanılmadan kültür mantarı yetiştirildi

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından kimyasal kullanılmadan kültür mantarı üretimi gerçekleştirildi.

Üniversiteden yapılan yazılı açıklamaya göre, Türkiye’nin ilk tematik teknokenti olan Ankara Üniversitesi Tarım, Hayvancılık ve Gıda Teknokenti’nde Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünce kurulan mantar üretim tesisinde ilk hasat yapıldı.

Tesisin iki ayrı üretim odasında, hiçbir kimyasal madde kullanılmadan, tamamen biyolojik mücadele ile kestane mantarı ve beyaz şapkalı kültür mantarı yetiştirildi.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Hüseyin Atar ile üretim tesisinde incelemelerde bulunarak, üretimde görev alan öğrencilerle bir araya geldi.

Üretimle ilgili bilgi alan Ünüvar, Ankara Üniversitesinin her alanda olduğu gibi mantar üretiminde de çok iddialı olduğunu söyledi.

Kültür mantarının, yüksek protein değeriyle beslenmede önemli bir yere sahip olduğunu belirten Ünüvar, Türkiye’nin ilk ziraat fakültesi olan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinin, mantar üretimindeki örnek uygulamalarının sektörün gelişmesine ve mantar üretiminin artırılmasına katkı sağlayacağını dile getirdi.

– “Tamamen biyolojik mücadeleyle üretim yapılıyor”

Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Erkan Eren de kültür mantarı yetiştiriciliğine yönelik çalışmalara Bahçe Bitkileri Bölümü öğrencileri ile nisan ayı itibarıyla başladıklarını ve tesisteki iki ayrı odada kestane mantarı ve beyaz şapkalı kültür mantarı ürettiklerini ifade etti.

Üniversite bünyesinde hiçbir kimyasal kullanılmadan gerçekleştirilen bu üretimin, kültür mantarı sektöründe faaliyet gösteren birçok işletme için de örnek olduğunu vurgulayan Eren, “Şu anda Türkiye’de sıfır kimyasalla üretim yapan herhangi bir tesis hemen hemen yok. Buradaki tesiste tamamen biyolojik mücadeleyle üretim yapılıyor.” açıklaması yaptı.

Mantar üretiminde kimyasal kullanılmasının temel sebebinin üretim aşamasında karşılaşılan hastalık ve zararlılar olduğuna işaret eden Eren, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık yavaş yavaş kimyasaldan uzaklaşılıyor. Ancak sektörün gelenekselleşmiş olan davranış şekli, ilaç kullanma alışkanlığı maalesef kolay kırılmıyor.” dedi.

Erkan Eren, ürün güvenilirliğinin yanında verim ve kalitesi ile de dikkati çeken çalışmanın, tarımsal üretimde kültür mantarı sektörünün ne denli bir potansiyele sahip olduğunu da gösterdiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde başlangıç olarak üretilen beyaz şapkalı mantar ve kestane mantarının yanı sıra ilerleyen zaman diliminde gerekli alt yapı çalışmalarının tamamlanması ile tıbbi ve aromatik olarak da bilinen birçok egzotik mantarın üretiminin gerçekleştirilmesi de hedeflenmektedir.”

Salkım domates üretimine kadın dokunuşu

Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde kurulu jeotermal ısıtmalı seradaki salkım domates üretiminin fideden hasada kadar her aşamasında kadın tarım işçileri emek veriyor.

Hüdai Kaplıcaları bölgesindeki jeotermal serada sabahın erken saatlerinde mesaiye başlayan kadınlar, yaptıkları iş sayesinde aile bütçesine katkıda bulunuyor.

Serada yetiştirilen domateslerin fidesinden bakımına, toplanmasından paketlenmesine kadar her aşamasında yer alan kadınlar, ülkenin tarımsal üretimine katkı sağlıyor.

Firmanın genel müdürü Mehmet Hanifi Fidan, AA muhabirine, 105 bin metrekare kapalı alana sahip modern jeotermal serada sadece salkım domates yetiştirdiklerini söyledi.

Seralarında 12 ay boyunca üretim yapıldığını belirten Fidan, “Tesisimizdeki 136 çalışanımızın 105’i kadınlardan oluşuyor. İstihdam sağladığımız kadınlarımızın hepsi de yöre halkımızdan. Biz, canlı bir bitkiden üretim yapmaktayız. Kadınlarımız da üretimimizin en başından salkım domates haline gelene kadar işin her aşamasında yer alıyor. Bu üretim çok daha fazla hassasiyet, özveri ve şefkat gerektiriyor, bunu kadınlarımızdan görüyoruz.” dedi.

“Yönetim anlayışımızı kadınlarımızdan aldığımız geri bildirimlere göre şekillendiriyoruz”

Fidan, seradaki salkım domateslere, sulamadan ilaçlamaya, yaprak kesiminden hasat dönemi tırlara yüklenmesine kadar kadın elinin değdiğini vurguladı.

Ürünlerinin büyük kısmının yurt dışına satıldığını dile getiren Fidan, şunları kaydetti:

“Biz tarım işçisi kadınlarımızın mutlu ve huzurlu şekilde çalışması için elimizden gelen her türlü kolaylığı sağlıyoruz. Yönetim anlayışımızı kadınlarımızdan aldığımız geri bildirimlere göre şekillendiriyoruz. Kadınlarımıza özel günlerinde hediyeler veriyoruz. Yine, onların çalıştığı ortamda özel isteklerine göre müzik yayınları da yapıyoruz. Kadınlarımız mutlu olunca da tesisimizde verimli ve sağlıklı bir üretim yapmış oluyoruz.”

“Buradan kazandığım parayla iki kızımı okutuyorum”

Tarım işçisi Elif Eşlik de domates serasında 5 yıldır çalıştığını, bir yandan da dışarıdan üniversite okuduğunu söyledi.

Hedefinin ziraat üzerine bir üniversite eğitimi almak olduğunu ifade eden Eşlik, “Her işte öğrenene kadar belirli zorluklar oluyor ama öğrendikten sonra kolaylaşıyor. Buraya severek geliyor ve eğlenceli şekilde işimi yapıyorum. Kazandığım parayla da aileme destek sağlıyorum.” diye konuştu.

Hacer Çalışkan da 6 aydır serada çalıştığını belirterek, “Firmamız serada çalışan kadın işçilere çok değer veriyor. Her türlü ihtiyacımızda bizlere karşı çözüm odaklı yaklaşılıyor. Serada çalışmak güzel ve keyifli. Buradan kazandığım parayla da üniversite ve lisede öğrenim gören iki kızımı okutuyorum. Aile bütçeme katkı sağlıyorum.” dedi.

Main Menu